BAŞBUĞ BAŞKANLIK
SELİM GÜRBÜZER
ABD 1987 tarihi itibariyle imparatorluklar döneminde ki Osmanlının Başkanlık sistemini kopya etmekle süper güç olmanın keyfini yaşamakta adeta. Belli ki, Başkanlık sisteminin getirdiği kolaylıklar bu ülkeye istikrar getirmiş gözüküyor.
Peki ya Türkiye? Malum, Osmanlının bakiyesi üzerine kurulan Türkiye
Cumhuriyeti devlet yapılanmasında Fransız modelini esas alır. Ama ilginçtir
Fransa’yı model olarak alırken her ne hikmetse Fransa’nın 1956’dan itibaren
uyguladığı yarı başkanlık sistemini görmezlikten gelinmiş. Öyle ya, madem
Başkanlık sistemine burun kıvrılıyor,
bari hiç olmazsa yarı başkanlık sisteminde karar kılınsa fenamı
olurdu. Her neyse, şu bir gerçek tarihi
kodlarımızla uyuşan tek sistem Başkanlık modelidir. Dolayısıyla bu modele sahip
çıkmak ABD ve Fransa’dan daha çok bize yakışırdı.
Evet,
Başkanlık modelinin orijini biziz. Bu işe Başbuğ geleneğimizle başladık,
şimdi ise 16 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemiyle de taçlandırmak zamanıdır. Hele ki birde 16 Nisandan
sonra mecliste çıkarılacak yeni Anayasaya uyum kanunlarıyla bu sistemin altını
üstünü doldurduğumuzda değme keyfine. Nasıl mı? Tabii ki önce orijini Başbuğ
Başkanlık olan bu sistemi katılımcı demokrasiyle, dar bölgeli iki kademeli
seçim sistemiyle, ekonomik katılım ve âdem-i merkeziyetçi (yerinden
uygulamalar) yapılanmalarla donatarak elbet. Hele hayırlısıyla 16 Nisan 2017
referandumundan alnımızın akıyla bir çıkalım, bak o zaman mevcut sistemden
kaynaklanan tüm aksaklıkları giderecek yapılanmaların beraberinde gelmesi
kaçınılmazdır. Yeter ki, Milletin onayını almış Başbuğ Başkanlık sistemi
yeniden çağın şartlarına cevap verecek şekilde uyum yasalarıyla donatılsın
evvel Allah’ın izniyle 2023 Türkiye’sine emin adımlarla ilerleyeceğiz demektir.
Hiç kuşkusuz Başbuğ Başkanlık
sistemiyle birlikte sivil toplumda güçlenecektir. Artık eski köhnemiş
sistemlerden palazlanan vesayetçi yapılanmalar sona ereceği gibi sivil toplum
olgusu gerçek manada gücünü hissettireceği muhakkak. Baksanıza 16 Nisan 2017
tarihi yaklaştıkça daha şimdiden sivil toplumun ayak sesleri kendini
hissettirmeye başladı bile. Hele birde bu
“Hayır” kampanyası yürüten iç ve dış mihraklara karşı sivil direnişimizi
‘EVET’ kartıyla 16 Nisan sonrasında
taçlandırdığımızı düşündüğümüzde karşımıza çıkacak ilk tabloda;
-Vesayet odakları artık köşe
başlarını tutamayacak,
-Demokratik ve özgürlükler hususunda
hak talep edenlerin canına okuyamayacaklar,
-Erzurum’da Bölge Jandarma Komutanı Osman Özbek Paşa gibiler oturduğu yerden devrin Başbakanına ağza alınmayacak
küfür sözler sarf edemeyecek, Tuğgeneral
Kazım Usta gibiler de Manisa Valisi
Muzaffer Ecemiş için yapılan uğurlama töreninde ANAP İl Başkanı Ahmet Özövgü’yü
fırçalayaraktan itip kalkıp protokol krizi çıkaramayacaktır.
Aman Allah’ım neydi o günler, 28 Şubat Post-modern Darbe dönemi sürecinde
başörtülü gencecik kızlarımızın başına gelenleri bir düşünün. O masum gencecik
kızlarımızın üniversite kapılarından kovuluşlarından tutunda yaka paça ikna
odalarına götürülüşlerine kadar ki içimizi burkan bir sürü insanlık dışı nice
trajik manzaralarda neler çektiklerini bir Allah bilir, birde kendileri. Öyle ki, o mahzun masum genç kızlarımızın
feryatları gök kubbeyi inletiyordu. İşte tamda bu noktada Başbuğ Başkanlık
sistemi vesayet odaklarının kökünü kazımak için vardır. Kökleri kazınsın
ki, geldiğimiz süreçte Üniversitelere,
Emniyete, Türk Silahlı Kuvvetlerine, TÜBİTAK’a, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına
bir daha sızamasınlar. Kökleri kazınsın ki; Pensilvan’ya kaynaklı asparag
haberleri ve astı astarı olmayan tapeleri belge diye millete yutturmaya
kalkışmasınlar. Söz konusu tapeleri maskeli adamlar mı getirmiş bilinmez ama
bir şekilde yedi defadır seçim kaybeden bir liderin eline tutuşturmuşlar ya, bu ayıp o lidere ömür boyu utanç vesikası
olmaya yeter artar da. İşte Başbuğ Başkanlık sistemi tam da bu noktada kökü
dışa endeksli ve başlarına tasma geçirilmiş liderlere geçit vermemek için
vardır. İcabında bu da yetmez, vesayetçi
odakların canına ot tıkamak için vardır.
Aman Allah’ım neydi o günler,
milletin bağrından kopup millet meclisine gelen bir kısım milletvekilleri
sanırsın ki halkını temsil için gelmiş, meğer vesayet odaklarına diyet ödemek
için gelmişler. Diyet için gelenlerin hallerine bir bakıyorsun mensubu olduğu
partinin içine sızıp mesela MHP’yi içten parçalayıp liderini devirmeye
kalkışabiliyorlar. Bir bakmışsın Aydın Doğan medyasının ekranlarında eş başkan
sıfatıyla saz çaldırılarak ülkeyi koalisyonlu dönemlerin eşiğine getirmenin provaları
yapabiliyorlar. Yine bir bakmışsın AK Partiyi içerden ve dışarıdan yıkmak için
Kandile sırtını dayayan malum partinin eşbaşkan ve sözcüleri, tüm terör
örgütleri, FETÖ kaçakları, Avrupa Haçlı ittifakı hep birlikte koro halde zehir
zemberek içlerindeki kin ve nefret tohumlarını kusabiliyorlar. İşte Başkanlık sistemi tam da bu noktada her
türlü alavere ve dalaverelere son vermek için vardır. Son verelim ki, çok
başlılık mevta olsun. Bize çok başlılık
değil kendini milletine adamış Başbuğ Başkan yaraşır. Ki, o sırtını bir yerlere dayamayıp bizim
içimizden çıkacak milletin adamı Başkan’dır.
İster adına Başkan, ister Başbuğ
Başkan, ister Hakan Başkan, ister Kağan
Başkan, isterse Cumhur Reisi densin fark etmez, her halükarda bizim onayımızı
almış Başkanın varlığı bize güç katacaktır. Hani iş bilenin kılıç kuşananın
derler ya, aynen öyle de şimdi tüm bu
meziyetlere sahip Başbuğ Başkanın varlığı bize güç katacaktır.
Ne yalan söyleyelim, çocukluktan bugüne oldubitti ‘Başbakanlık’
kavramına pek içimiz ısınmadı. Belli ki
bu kavramın kültür kodlarımızla uyuşmazlığı söz konusu. İlkokula başladık sınıf başkanıyla
karşılaştık, keza ortaokul lise de öyleydi. Okul dışında Ülkü Ocağına
takıldığımızda Başbuğ, Reis, Başkan kavramlarıyla haşir neşir olduk, 9 Işık
doktrinini okudukça Başkanlık hayaliyle yanıp tutuştuk. Tarih kitaplarını
karıştırdığımızda Başbuğ, Hakan ve Kağan isimlerin karizmasına kapıldık. İşte bu yüzden Başkanlık sistemi ABD’den çok
bize yakışır. Dedik ya mayamızda Başkanlık tutkusu var, yani tarihi
kodlarımızla aşinalığı olan bir değerdir zaten.
Hele bir hayırlısıyla 16 Nisan 2017 tarihi bir gelsin Allah’ın izniyle Türk Tipi Başkanlık yeniden hayatımıza
girecektir. O büyük gün gerçekleştiğinde kim tutabilir ki artık bizi. Böylece
2023 hedefimiz bir hayal değil hakikat olacaktır, buna inancımız tamdır.
Dikkat edin inancımız tam dedik,
niye? Çünkü halkın büyük çoğunluğunun desteğini alarak icranın başına geçecek
Başbuğ Başkan, halkın talepleri doğrultusunda hareket etmek zorunda kalacak ve
bu kaçınılmazdır. Bikere %50’nin
üzerinde oy almak her babayiğidin harcı olmasa gerektir. İşte bu yüzden
Başkanlık sistemi şarttır diyoruz. Hem
de ne şart. Diyelim ki; Başkan adaylarının hiçbiri birinci turda %50’nin üzerinde oy alamadı, bu kez ikinci
turda en fazla oy olan iki Başkan adayı arasında yarış başlayacak. Yani halk
ikinci tura kalan iki adaydan birini seçecektir. Bu demektir ki; partili Başkan
kendi partisinden olmayan adayların katkısıyla da Başkan seçilmiş oluyor. Şimdi
tamda bu noktada Başbuğ Başkanlık bunun için vardır, çünkü kendi partisinin dışında bile oy alacak
olan bir Başkan nasıl diktatör olmaya tevessül edebilir ki. Tevessül etmez elbet, zira diğer kesimlerinde oyuyla da seçilmiş
Cumhur Başkandır artık. Malum, toplum her türden değişik fikirlere, değişik
siyasi görüşlere, değişik cemaatlere,
değişik mezhep ve meşreplere sahip insanlar topluluklardan müteşekkildir. Yani
toplum katmanlarını oluşturan bu guruplardan hiçbiri %50’yi tek başına aşacak güçte değildir. Dolayısıyla toplum %50’yi aşacak Başkanını seçmek için kendi
içinde aynı ortak paydada buluşmak eğilime girecektir. İşte bu toplumsal
mutabakat sayesinde seçilmiş Başkan, aynı zamanda tüm toplum katmanların
Başkanıdır artık. Böylece beş seneliğine
seçilen Başkan sağlanan bu toplumsal mutabakatın gereği tüm toplum katmanlarını
kucaklamak için var olacaktır. Aksi takdirde bir sonraki seçimlerde seçilme
şansını yitirecektir. İşte toplumsal
mutabakat bu, işte milletçe yapılan denetim budur. Öyle ya toplumu kucaklarsan
yola devam, kucaklamazsan seninle artık bir daha işimiz olmaz denilip milletin
emrine amade olacak bir Başkan’la yola devam edilecektir. Peki ya toplumsal
mutabakatla seçilen Başkan halka nankörlük edip ihanet ederse? Bikere Türk Tipi
Başkanlık Sistemi buna açık kapı bırakmaz,
dahası böylesi bir arızı durumun zuhur etmesi zor gözüküyor. Bu ihaneti yapsa yapsa ancak halkı hiçe sayan
Pensilvanya güdümlü mihraklar yapar. İşte bu noktada tam da Başkanlık modeli
tüm ihanet çetelerinin canına okumak için vardır.
Yıllardır anayasa değişikliği diye
diye ağzımızda tüy bitti dersek yeridir. Neyse ki bu kez ciddi manada ilk
değişikliğin gerçekleşeceği günün eşiğine nihayet gelebildik. Hem de Türk Tipi Başkanlık modeline geçişi
sağlayacak bir değişiklik. Artık bu bir rüya değil, hakikatin tecelli edeceği
bir değişikliktir bu. Yani kültür kodlarımızla örtüşen bir değişikliktir.
Dahası gençleri motive ederek Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın ruhunu
dirilişe geçirecek bir değişikliktir. İşte bu yüzden gerçekleşecek bu
değişikliği şimdiden çok önemsiyoruz. Hatta değişiklik için ülkemize soluk
aldırmak adına, kültür kodlarımızla uyumlu olmak adına sandığa giderken daha
şimdiden Başbuğ Başkanlık sisteminin heyecanı cana can kattı bile. Derken Başbuğ
Başkanlık modeliyle yenilenecek olan anayasamızda milletin vicdanı ve milletin
sesi anayasa olacaktır. Zaten Milletin hür vicdanı olmalı ki; hem toplumun kültür kodlarıyla, hem de
sanayileşmiş bilgi toplumunun refleksleriyle örtüşen anayasa olsun. Böylece
bizde gönül rahatlığıyla bu bizim milli anayasamız deyip iftihar etmiş
olalım.
Unutmayalım ki, Başkanlık modelinde muhalefet eskisi gibi yan
gelip yatamayacaktır. Az olsun benim olsun diyemeyecektir. Demeye kalkıştığında
eski alışkanlıkların kurbanı olacaklardır. Nasıl mı? Bikere Başkanlık sistemi
‘az olsun benim olsun’ anlayışına geçit vermiyor. Sadece çalışana geçit
vermektedir. Artık hiçbir lider oturduğu yerden “Türkiye genelinde şu kadar
sabit oyumuz var” diyemeyecek, yeni
sisteme geçtiğimizde yasama ve yürütmede ağırlığını hissettirebilmesi için
çalışmak zorunda kalacaktır. Aksi halde,
tembel talebenin hali ne ise yan gelip yatan partinin akıbeti de o
olacaktır. Hatta yeni sistemde koalisyon
oluşumlara da geçit yok. Dolayısıyla partiler halkın nabzını tutmak zorunda.
Kaldı ki, tembellikten kim ne bulmuş ki bu tip partilerde bulsun. Artık yan
gelip yatma devirleri kapamak sırası bizde diyebiliriz. Öyle ya,
madem yeni sisteme geçtiğimizde yaslanacakları askeri vesayet, dayanacakları yargı vesayeti gibi odaklar
olmayacağına göre çalışmaya mecbur kalacaklardır. Hiç boş yere yeni sistemin
diktatörlük getireceği hezeyanında bulunarak Başbuğ Başkanlığın önüne
geçebileceği hülyasına kapılmasın. Asıl
diktatörlüğün ne demek olduğunu Milli
şef dönemini yaşayanlar çok iyi bilir, herkes unutsa da biz unutmayız.
Vesayet odaklarının meclisi nasıl zapturapt altına alıp milletvekillerine emir
eri gibi kullandıklarını unutmak ne mümkün. Sanki bunları geçmişte hiç
yaşamamışız gibi şimdi hiç yüzleri utanmadan ve kızarmadan büyük bir
pişkinlikle tutturmuşlar; yok efendim gensoru yokmuş, yok efendim denetim
mekanizmaları ortadan kalkıyormuş türü falan keşmekeş laflarla zihinleri
bulandırmaya kalkışabiliyorlar. Akıllarınca laf ebeliğiyle yeni sistemi bertaraf
edeceklerini sanıyorlar. Oysa Başkanlık
sistemiyle birlikte asıl denetimi millet yapacağı gibi asıl gensoruyu da millet
verecektir. Dedik ya adamlar yıllardır alışmışlar vesayetin kollarında sorgusuz
sualsiz tam tekmil emir eri olmaya. Ama
söz konusu millet olunca milletin emrinde olmak belli ki gururlarına
yediremiyorlar. İşte bu yüzden Türk Tipi Başkanlık sistemine geçmemiz şart
diyoruz. Dedik ya habire gensoru
kalkıyor yaygarası koparıyorlar, oysa şimdiye kadar meclis çalışmalarında
sayısını bilmediğimiz o kadar gensoru verildi ki %99’unun reddedildiğini
bilmeyen mi var. Üstelik yasama faaliyetlerini tıkamaktan başka hiçbir işe
yarmamaktadır. Hakeza denetim
mekanizması da öyle, meclisin yeterince
iç denetim yaptığı ne zaman görüldü ki şimdide görülsün. Unutmayalım ki, gerçek
denetim Milletin patronluğunda, yani Başkanlık sistemiyle birlikte
gelecektir.
İnşallah 16 Nisan 2017 tarihinde
sandıklar açılıp bahar havasıyla yeni sisteme geçtiğimizde göreceksiniz
parlamentomuz çok daha güçlü hale gelecektir.
Hele birde hızla artış kaydeden nüfusumuzla birlikte milletvekili
sayısının artması da gücümüze güç katacaktır. Üstelik bu güç nisbi temsil
sistemiyle taçlandırılarak gerçekleşecek. Böylece dar bölgeli iki turlu seçim
sistemi de gerçekleştiğinde dikta heveslilerin darbe yapma emelleri boşa
çıkartılmış olacak. Sadece güç kazanan meclis mi olacak, elbette ki bunda
yürütmede gücüne güç katacaktır. Bundan öte yasama yasamalığını, yürütme
yürütmeliğinin bilincine varıp dengeler yerli yerine oturup demokrasimiz bir
daha kesintiye uğramayacaktır. Nasıl kesintiye uğrasın ki, Başbuğ Başkanlık
modeli gücünü milletten alarak ayakta duracak.
Dolayısıyla halktan gücünü almış Başbuğ Başkanlık modelinde
yasamada, yürütmede, yargıda birbirinin
iç işleyişine karışmaksızın vazifesini icra edecektir. Kelimenin tam anlamıyla
kuvvetler ayrılığı dengesi yeni sistemle birlikte her türlü vesayet odaklarının
emrinin hilafına irade sergileyecektir.
Tarihten bugüne nice devletler
kurmuşuz, hemen her kurduğumuz devlet yapılanmasının özünde Başkanlık modeli
ağırlıklı değerdir. Bilhassa bu noktada
Osmanlı bunun en tipik misalini teşkil eder. Nitekim Osmanlı bu sistem
sayesinde altı yüzyıl üç kıtada hükümran kalmış. Madem öyle, bugünkü
parlamenter yapımızı Başkanlık modeli ile taçlandırıp yeniden diriliş
hamlesiyle çağlar üzerine sıçrama zamanıdır. Üstelik yeni sistemde hem çift
başlılık, hem çok başlılık, hem de babadan oğla geçen model olmayacak, bizatihi halk tarafından seçilen Başbuğ Başkan olacaktır. Halk uygun
gördüğü sürece yürüyecek, dur dediğinde duracaktır. Şayet halkın seçtiği Başkan çürük ya da
başarısız çıkarsa, dünyanın sonu değil ya bu kez halk bir sonraki seçimde seçmeyiverir.
Şu bir gerçek bu sistemde sırtını Tel Aviv’e, Baronlara, Kandile,
Pensilvanya’ya değil de halka dayayan bir Başkan her daim baş tacı edilir. İşte
böylesi baş tacı edilen Başkana da, tam yetkiyle sorumluluk üstlenmek yaraşır.
Eski Türkiye’nin çift ve çok
başlılıktan neler çektiğini herkesin malumu. Neyse ki geldiğimiz noktada Yeni
Türkiye oluşumunda anladık ki; tüm
denenen sistemler içerisinde en toparlayıcı ve en dinamik model Başkanlık
sistemidir. Hele bir ülke çok zengin kültür havuzuna sahipse Başkanlık sistemi
tamda bunun için vardır. Çünkü Başkanlık sisteminden yoksun parlamenter yapı
daha çok tek tip model sevdasına kapılmış ülkelere has bir modeldir. Malumunuz
çok başlılığın olduğu yerlerde ipin ucu hep birilerinin elinde olmaktadır. Her
ne kadar halkın oylarıyla seçilip meclise gelmiş olsalar da bir bakıyorsun
Ecevit hükümetinde olduğu gibi otel odalarında,
güneş motel odalarında milletvekili ayartılaraktan kaçkınlardan oluşan
hükümet kurulabiliyor. Tuncay Mataracı, Hilmi İşgüzar bunun tipik göstergesi
zaten. Oysa Başbuğ Başkanlık modelinde ipin ucu hep halkın elinde olacak. Diğerinde ise halk sadece seçimden seçime
hatırlanan oy deposudur. Dikkat edin oy deposu dedik, zira vesayet odaklarının halka bakışı göbeğini kaşıyan ya da güdülen koyun tarzında bir bakıştır.
İşte tamda Türk Tipi Başkanlık sistemi bu noktada güdülen koyun olmamak için
vardır. İnşallah tarihler 16 Nisan 2017’i gösterdiğinde milletin onayını almış
Anayasa değişikliği sayesinde bir yandan milletimize tepeden bakan anlayış
yıkılacak, bir yandan vesayet
odaklarının elinde oyuncak olan parlamento sistemine son verilecek, diğer
yandan da çift başlılığa son verilecektir. Böylece bu sayede 2019 seçimlerinde
yasama faaliyetinde bulunacak parlamentoyu ve yürütme faaliyetinin lideri
Başbuğ Başkanımızı seçeceğiz. Derken devlet-millet kaynaşması gerçek manada
hüviyetine kavuşmuş olacak. İşte bu
manada meclise göndereceğimiz milletvekillerine diyeceğiz ki; git bizim adımıza
yasama faaliyet yap, Başbuğu Başkanımızı
seçerken de diyeceğiz ki; git bizim adımıza yürütmenin başına geç vira vira
haydi bismillah diyerek geminin (yürütmenin) kaptanı ol ve gemiyi limanda sağ
salim demirleyene kadar görevinin başında ol.
Bu arada dolaylı yoldan da olsa yargıya da diyeceğiz ki; bizim adımıza
yasama ve yürütmeyi denetle. Ama denetlerken de sakın ola ki kendini yasamanın
ve yürütmenin yerine koyma. Çünkü atanmış olsan da sonuçta bizim oluşturduğumuz
meclis ve bizim seçtiğimiz Başbuğ Başkanı tarafından belirlenen Hâkimler
Savcılar Kurulusun, yani bizim seçtiklerimizin seçilmişlerisiniz. Dolayısıyla
had hududu aşmak için değil, bilakis her şeyin kanun ve nizama uygun olup
olmadığını denetlemek için varsınız. İşte milletçe yaptığımız bu görev taksimi
neticesinde gerçek manada kuvvetler
ayrılığı prensibi hayata geçmiş olacak da.
Evet, Başbuğ Başkanlık modele
geçelim ki; yürütmenin başında Başkan Başbuğ oluşturacağı kabineyle ekonomimizi
şahlandırsın, parlamentomuzda yasama
faaliyetiyle milletin vicdanıyla barışık kanun yapılır hale gelsin, yargı organı da gerçek anlamda milletin
vicdanı denetim rolünü üstlenmiş olsun. İşte Türk Tipi Başkanlık sistemi tamda
bu noktada vicdanların sesi olmak için vardır. Baksanıza bir yandan Avrupa, bir
yandan terör odakları, bir yandan FETÖ ihanet şebekesi koro halde hepsi ‘Hayır’ kampanyasında aynı kulvarda Türk Tipi
Başkanlık modeline karşı kol kola girmiş durumdalar. Eeeh rozetleri
cüsselerinden büyük adamlar ne yapsınlar,
Başkanlık modeliyle birlikte yakalarındaki rozetleri tel tel dökülüp tüm
planlarının güme gideceğini çok iyi biliyorlar. Oysa korkunun ecele faydası
yoktur, artık ok yaydan çıkmış durumda, şimdiden buna alışmalarında fayda var.
Öyle ‘Evet’ derseniz İzmir’de denize dökeriz kuru laflarla
bizi korkutamazsınız. Çünkü bu modelle
birlikte şapkasıyla 6 defa gidip yine şapkasıyla 7 defa gelen başbakanlık
dönemleri artık kapanıyor. Haberiniz olsun şapkada keramet aramaya paydos,
bizim açımızdan çoktan ‘şapka düştü kel
göründü’ bile, bizi artık kandıramazsınız. Gün tekeden süt çıkarma
günüdür, gün 2023 Türkiye’sini inşa etme günüdür, bizden söylemesi.
Yeni modelde Meclis paspas
olmaktan çıkacağı için rozetleri cüsselerinden büyük baronların borusu
ötmeyecek. Meclis Türk Tipi sistem sayesinde yasama yetkisini tam elinde
bulunduracak. Öyle ki, Başkan yasamaya müdahale edemeyecektir, sadece bütçe ile
alakalı konularda inisiyatif kullanabilecektir. Hiç kuşkusuz ortada ülke
ekonomisinin geleceği manasına müdahil olmaktır bu. Bu arada yasamada yürütmeye
müdahale edemeyecek. Yargı ise denetim görevi yapacaktır. Malum, eski sistemde parlamentonun sadece adı
var, kendisi yok gibi. Nasıl mı? İşte
görüyorsunuz bikere yürütmeden bağımsız yasama faaliyeti yapamamakta, hatta
hükümet bütçe çalışmalarını bile neredeyse parlamentodan bağımsız yürütmekte.
İşte Başbuğ Başkanlık modeli tamda yasama faaliyetinin parlamentonun
inisiyatifinde olması için, yürütme faaliyetinin de Başbuğ Başkanın
koordinatöründe yürütmesi için vardır. Derken meclis asıl işlevi yasama
faaliyeti için ter dökerken yürütmede Türkiye’yi çağlar üzerinde sıçratacak
icra faaliyeti için var olacaktır. Hakeza meclis yeni sistemle birlikte her an
ayağına pranga olabilecek gensoru tuzağından kurtulmanın avantajıyla da hızlı
yasama faaliyeti içinde kendini bulacaktır. Hele birde buna dar bölgeli iki
kademeli seçim sistemle de taçlandırdığımızı düşündüğümüzde koalisyonlar
devirlerinin bir daha geri dönmemek üzere tarihin çöplüğüne atılacağını
rahatlıkla söyleyebiliriz de. Yetmedi yeni sistemle birlikte gereksiz kısır siyasi
polemikler ve partiler arası kavgalar sona erip yerine daha akılcı, daha
rasyonel siyaset yapmanın kapısı aralanacaktır. Zira Başbuğ başkanlık modeli
istikrar üzerine kurulu bir modeldir. Dolayısıyla istikrarı sağlamak için diğer
parti mensuplarının oylarına da ihtiyaç vardır. Bu yüzden milletin oylarına
talip Başkan adayı geniş kitlelerle hareket etmek mecburiyetindedir. Başkan
olduğunda da hem milletin seçtiği milletvekillerinden hem de milletin bağrından
liyakat sahibi kişilerden oluşan kabine kurma avantajı elde edecektir. Hani
ikide bir istikrar diyoruz ya, işte Başbuğ Bakanlık modeli tam da bu noktada
istikrarı sağlamak için vardır. Şimdi Türk Tipi Başkanlık modelinden
rahatsızlık duyanlara sormak zamanıdır, bu modelin neresinde diktatörlük vardır?
Hiç öyle boşu boşuna özgürlük, demokrasi ve barış havariliğine soyunup da işi
sulandırmaya kalkışılmasın. Şunu maşalar
iyi bilsin ki asıl diktatör kaç seçimdir milletten yüz bulamadığı halde hala
koltuğunda çakılı kalan liderlerdir, diktatör suçlamasında bulunacaksanız gidin
onların yakasına yapışın. Yapışın ki, koltuğun adamı değil, milletin adamı
olmak için yarışsınlar. Maalesef yakalarına yapışmak yerine yavuz hırsız ev
sahibini bastırırcasına hiç utanmadan sıkılmadan milletin gözünün içine baka
baka yalanla dolanla özgürlük havarisi kesilmeyi yeğliyorlar. Dün nasıl ki
Cumhurbaşkanının halkın oyu ile seçilmesinden rahatsızlık duyanlar, şimdi çift
başlılığın ortadan kalkmasından rahatsızlık duymaktalar. Onlar rahatsız ola
dursunlar, Türkiye için 16 Nisan sabahı ‘niyet hayır akıbet hayrolacak’ elbet.
Her neyse 16 Nisan 2017 tarihi
yaklaştıkça gerçekten ümitlerimizin yeşereceği bir döneme girmenin adımını
atmaktayız. Hiç şüphe yoktur ki Başbuğ Başkanlık modeline geçişle birlikte
gerçek manada topyekûn kardeşlik kaynaşması ve Rabia’mız vuku bulacaktır. Buna inancımız tamdır. Böyle de olması icap eder. Çünkü halkın
öteden beri devlete ve devlet liderine bakışı ‘devlet baba’ bakışıdır. O halde
babacan bakışın gereği, şimdi tam da ‘ya devlet başa ya da kuzgun leşe’ deme
zamanıdır. Artık ok yaydan çıkmış durumda,
devlet baba geleneğimizi gökten yağan rahmet Nisan yağmurların eşliğinde
Başbuğ Başkanlık modelinin bereketini hissedeceğiz. Derken Türkiye’nin yıllardır kanayan yarası
hale gelmiş olan Güneydoğu meselesi de gök kubbeden hoş seda halde yağan Nisan
yağmurunun rahmet bereketiyle çözülmüş olacak. Bakmayın siz öyle Güney Amerika
ülkelerinin içine düştüğü cendereden vazife çıkararaktan bahaneler üretip
Başkanlık sisteminin aleyhinde kampanya yürütenlere. Oysa onların unuttukları
bir şey var ki, 16 Nisan sabahı Türk Tipi Başkanlık müjdesiyle uyanacak
olmamızdır. Uyandığımızda tıpkı tarihte Türk Başbuğlarının idaresinde cümle
âlem nasıl huzur bulmuşsa aynen Türk Tipi Başkanlıkta da yeniden ‘zalime korku, mazluma umut’ için var
olacağız. Bu yüzden hiç kimse durduk
yere eski sömürge ülkelerinden (Arjantin ve Latin Amerika ülkeleri)
örneklemeler getirerekten Türk Tipi Başkanlık modelimize gölge düşürmeye
heveslenmesin. Hem kimin haddine adalet kılıcı Türk Başbuğlarımızı batının ‘Hans’,
‘Corc’ tipleriyle kıyaslamak.
Böyle bir kıyas abesle iştigaldir. Madem öyle şimdi tamda Başbuğ
Başkanımızı seçmek zamanıdır. Seçelim ki; Peygamber buyruğu yerine getirilmiş
olsun. Bakın, o Yüce Peygamber ne diyor:
Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa,
aralarında birini başkan seçsinler” (Ebu Davud, Cihad 80). Zaten anlayana bu hadis-i şerif Başkanlık
modelinin önemini izah etmeye yetiyor.
Vesselam.
http://www.bayburtpostasi.com.tr/basbug-baskanlik-makale,7430.html