ÖLÜRÜM
TÜRKİYE’M
SELİMGÜRBÜZER
Uzun yıllardır hem Bayburt Postası, hem En
Politik adlı internet sitesinde yayınlanan yazıları 2023 yılı içerisinde Ölürüm
Türkiye’m adlı üçüncü eserimi Kitap Yurdu Doğrudan Yayıncılık’tan okuyucu ile buluşturmanın heyecanını yaşamak
apayrı bir duygu seli olsa gerektir. Yayınlanan bu eserim 612 sayfa hacimli, 10 bölüm altında 100’e yakın makaleden oluşuyor:
-Hayat
öykümden Ölürüm Türkiye’m Sevda kareleri,
-Ölürüm Türkiye’m Sevdama ruh katan
Şahsiyetler,
-Türkiye’m Sevdasını Tehdit Eden İç ve Dış
Mihraklar,
-Fitne Katilden Beterdir,
-Hepimiz Aynı Kilimin Desenleriyiz,
-Türkiye’m Sevdasından Yeni Türkiye
Yüzyılına Doğru,
-Kimlik Bunalımı,
-Kültür Buhranı ve Medeniyet Ruhu,
-Rol Model Arayışları,
-Sivil Toplum-Sivil Katılım-Sivil
İnisiyatif vs. adlı bölümlerden oluşan kitapta, ayrıca Lise çağlarımda
matbaasında çalıştığım Bayburt Postası Gazetesinin kurucusu Osman Okutmuş’u da
“Kop Tipisi Işığı: Osman Okutmuş” başlıklı yazısı ile yâd etmiş oldum.
Kitabın
yazarı olarak bu eserimi:
Lise yıllarında 12 Eylül öncesi ülkü yolu
şehidi kapı komşum Tuncay Onatça’nın,
Üniversite yıllarında aynı Fakülteden arkadaşım PKK kurşunlarıyla karnında
bebeği ile şehit düşmüş Yasemin Aykan (Tekin)
ve Bayram Tekin çiftinin ve kendi
fikir dünyamın oluşmasında çok büyük tesiri olan sonsuzluğa vurgun halet-i
ruhiyeyle kar beyaz ölümle vuslata eren Muhsin
Yazıcıoğlu’nun aziz ruhlarına ve hatıratlarına ithaf ettim.
Kitabın önsözünde şu ifadelere yer verdim:
“Ölürüm Türkiye’m ölümüne bir sevdadır.
Çocukluğumuzdan gençliğe, gençliğimizden ihtiyarlığımıza ve ölene dek heyacanı
hiç dinmeyecek sevda yüklü bir tutkudur bu. Hatta sevda yüklü bu tutku seli
öyle derinlemesine ruh iklimimize işlemiş ki, geriye dönüp şöyle baktığımda
hayat hikâyemin hemen her karesinde bunu görebiliyorum.
Nitekim kaleme aldığım eser incelendiğinde
Dede Korkut hikâyeleriyle doğup büyüdüğüm Bayburt’tan tutun da Dadaşlar diyarı
Erzurum’da üniversite yıllarıma uzanan öğrencilik anılarımda, mezuniyet sonrası
meslek hayatına başladığım Aziz İstanbul’un manevi ikliminde ve kuvayı milliye
ruhunun merkezi Ankara’da meslek hayatımın devamında bir kısım kurumlarda
yaşadığım, gördüğüm bir dizi hadiseler zincirinde de bunu görebiliyorum. Derken hayatımın hemen her karesinde “Ölürüm
Türkiye’m” heyecanı hiçbir şartta sönmeyen Kızıl Elma meşalesi bir sevda seli
olduğunu idrak etmiş oldum. Hiç kuşkusuz iç dünyamda sönmeyen bu Kızıl Elma
tutku selinin oluşmasında gençlik çağlarımda Kop Tipisi abidesi Osman Okutmuş’un, MHP ve Ülkü Yolu Eğitimcilerinden Yılmaz Saka’nın, Ölürüm Mihriban
Türkiye aşkını şiirleriyle harmanlayan Abdürrahim
Karakoç’un, sonsuzluğa ulaşmak aşkıyla yanıp tutuşan ve ‘Ölürüm Türkiye’m’
sevdasını kar beyaz bir ölümle ötelere kanatlandıran Muhsin Yazıcıoğlu gibi daha nice mümtaz şahsiyetlerin benim ruh
iklimimde tesirlerinin çok büyük payı vardır. Ayrıca bu duygu yüklü düşünceler
eşliğinde yıllar öncesinden çeşitli gazete ve dergilerde ve internet
sitelerinde yazdığım makalelerimi bile Ölürüm
Türkiye’m ruhu doğrultusunda yazıp şu an kitap haline gelmiş durumdayım
da. Madem öyle, kitap haline getirmiş
durumdayız, o halde kaleme aldığım bu eserde Ölürüm Türkiye’m sevdası nasıl
duygu yüklü tutku seliymiş hep birlikte satır satır izleyip görmüş olalım.”
Kitabın kapak tanıtımı
bölümünde ise şu ifadelere yer verdim:
“Mondros’un ağır şartlarını kanıyla ve
canıyla bir çırpıda silip atan Necip Türk Milleti bundan böylede önüne çıkacak
daha nice zor şartların üstesinden gelebilecek güçtedir elbet. Tarihe şöyle bir
göz attığımızda I. ve II. Dünya Savaşları tüm olumsuz şartlarının bize olan
etkisi ‘yol vergisi’, ‘ekmek karnesi’ ve
‘gaz kuyruğu’ olarak yansımıştı. Neyse ki Necip Türk Milleti o söz konusu ağır
ekonomik şartların altından kalkamayan şeflik idaresine karşı sandıkta “Yeter artık söz milletindir” fermanıyla
iradesini ortaya koydu da bir nebze olsun nefes alabildik. Ama baktılar ki,
halkın büyük teveccühüyle seçilen Adnan Menderes’in Başbakanlığında yönetilen
Cennet Vatan Türkiye ayağa kalkacak,
hemen alelacele içte ve dışta zinde güçler düğmeye basıp 27 Mayıs
darbesiyle birlikte idam ederekten bedel ödettireceklerdir. Derken her on yılda
bir yapılan darbelerle halkın iradesi kesintiye uğratılıp Türkiye’nin çağ
atlama azminin önüne set çekmiş oldular. En son geldiğimiz noktada ise 15
Temmuz Paralel İhanet Çetesi Darbe girişimiyle önümüz kesilmeye çalışılsa da bu
kez umduklarının tam aksine hevesleri kursaklarında kala kalıp hain darbe
girişimi akamete uğratılabilmiştir. Ancak bu demek değildir ki, zinde güçler bu
işten vazgeçip bir daha milletimizin yakasına yapışmayacaklardır. Baksanıza
hiçte milletimizin yakasından düşecek gibi gözükmüyorlar. Hani atalarımızın “Yenilen
pehlivan güreşe doymaz” diye söylediği bir söz var ya, aynen öyle de dün olduğu
gibi bugünde yine milletimize ince ayar çekme planı peşindelerdir. Hele necip
milletimizin ‘Yeni Türkiye Yüzyıl’ına giden yoldaki heyecanının bir türlü bitip
tükenmediğini gördükçe bu kez kültürel kodlarımızla oynayacak kadar da gözü
dönmüş halde oyun içinde oyun kurmak peşindelerdir. Tarih bilincinde olanlar çok iyi bilir ki
Tanzimat’la başlayan batı hayranlığı mankurtluğu içimizi içten içe kemirip
kültürel kodlarımızda öyle derin yaralar açmıştı ki, en nihayetinde Osmanlıyı
hasta yatağına düşürüp çöküşümüze neden olmuştu. Hatta bu dönemle başlayan batı
hayranlığı sevdası halkın kültürel dokusunu tahrip etmekle kalmamış aynı
zamanda halkla devlet arasında güven kaybına da yol açmıştı.
Her neyse olanlar olmuştu bikere, bu
günde halktan kopuk mankurt havariler kirli emellerinin peşinde koşa dursunlar,
asıl bizim için önemli olan 15 Temmuz 2016 darbe girişimine karşı kazandığımız
diriliş ruhunu ve kültürel kodlarımızı her şartta ve ahvalde iri ve diri tutma
beceresini gösterebilmek çok mühimdir.
Şu çok iyi bilinsin ki, Yeni yüzyıl Türkiye yolunda diriliş ruhumuzdan
ve kültürel değerlerimizden taviz vermediğimiz sürece aydınlık yarınlar bizim
olacak demektir. İri ve diri olmaya mecburuz da. Çünkü şöyle geriye dönüp
baktığımızda dünden bugüne Ölürüm
Türkiye’m yolunda nice bedeller ödendi,
bunu kâh 27 Mayıs darbesinde, kâh 12 Mart muhtırasında, kâh 12 Eylül darbesinde, kâh 28 Şubat Postmodern darbesinde, kâh 15
Temmuz Paralel İhanet Çetesi darbe girişiminde hep birlikte görüp yaşadık.
Neyse ki bu tür bedel ödemelerle canı yanan insanımız, artık bir daha canı
yanmaması için havadan, karadan atılan bomba ve mermilere, hatta üzerine gelen tanklara karşı göğsünü
siper ederekten Yeni Yüzyıl Türkiye Kızıl elmasına ışık yakmış oldu da. Ve en nihayetinde onca yaşanmışlıkların
ardından artık millet ve devletin elle ele verdiği büyük bir sıçrayışla çağ
atlayacak Yeni Yüzyıl Türkiye’nin eşiğine gelmiş olduk. Öyle ki geldiğimiz noktada vesayet
odaklarının cirit atamadığı bu kutlu yürüyüş bize Allah Resul’ünün Mekke ve
Medine halkı ile beraber yürüdüğü çağı da hatırlatmakta. Hele şükür Türkiye’yi
artık sırça köşklerde yaşayan Simonlar yönetmiyor, tam aksine bu milletin
bağrından çıkmış Anadolu çocukları yönetmekte. Üstüne üstük Türk tipi
Cumhurbaşkanlık modeliyle yönetiliyoruz. Baksanıza Osman Gazi ve Şeyh Edebali
ikilisinin Söğüt otağında Osmanlının kuruluş mayasını çalıp akabinde
oluşturulan Toy meclisinin kararları doğrultusunda ortaya konulan adil yönetim
anlayışının zenginleştirilmiş benzer uygulama örnekleri Yeni Yüzyıl Türkiye’sinde
tesis edilmek üzere de. Dün nasıl ki Horasan erenleri, müftüler, müderrisler, kılıç kabzası kuşanan alperenler Söğüt
Beyliği’ne sevk edilerekten Türk’ün nabzı Osmanlı Beyliği’nde atıp Nizam-ı
âlem olmuşsak, bugün de Yeni Yüzyıl Türkiye koşusunda millet devlet el ele
gönül gönüle verip yeniden diriliş hamlesiyle âleme nizam olabiliriz pekâlâ.
Nitekim necip milletimizin 15 Temmuz Paralel İhanet Çetesi Darbe girişimine
karşı tankların altına yataraktan darbe girişimini önleyip akabinde tutulan
vatan nöbetleri eşliğinde 7 Ağustos günü Yeni kapıda “Hep Birlikte Türkiye olacağız “ fermanıyla Yeni Yüzyıl Türkiye’nin
doğuşuna ışık yakması bu muştuyu doğrulayan bir diriliş ruhudur bu.”
Bu arada pek çok okur Selim Gürbüzer kimdir
diye merak etmekte. Aslında kendimden bahsetmeyi sevmem, yine de okuyucumun
merakını gidermek adına kısaca özgeçmişimi şöyle özetleyebilirim:
Özgeçmiş:
Selim Gürbüzer, 1965 yılında Bayburt’ta
doğdu, evli ve biri kız, biri erkek 2 çocuk babasıdır. İlköğretimini Bayburt
Yüzbaşı Şehit Agâh İlkokulu, Orta öğretimini Bayburt Ortaokulu, Lise öğretimini
Bayburt Lisesinde tamamladıktan sonra Erzurum’da Atatürk Üniversitesi Biyoloji
bölümünü bitirdi. Meslek hayatında bir yandan kamuda görev yaparken diğer
yandan da büyük bir gayret ve özveri göstererekten Anadolu Üniversitesinin iki
yıllık ön lisans fakültelerinden sırasıyla; AÖF Medya İletişim, AÖF Radyo Tv,
AÖF İlahiyat, AÖF Veteriner Sağlık ve AÖF Tarım Teknolojilerinden mezun olmayı
başarabilmiştir. Bayburt’ta öğrencilik yıllarında Hoca Ali Matbaasında rahmetli
Osman okutmuş ve oğullarının yanında Bayburt Postası gazetesinde çalışarak
gazetecilik ruhunu kazanmıştır. Üniversite hayatının akabinde sırasıyla
İstanbul, Balıkesir ve Ankara’da Milli Eğitim Sağlık Eğitim Merkezlerinde ve
Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesinde biyolog olarak görev yapmanın yanı
sıra Gündüz Gazetesi, Alperen Dergisi, Nizam-ı âlem dergilerinde ve EnPolitik sitesinde
araştırma incelemeleri yazıları yayınlanmıştır. Ayrıca 2022 yılı sonunda KDY
yayınlarından “Güneş Doğudan Doğar” ile 2023 yılı içerisinde ise sırasıyla
“Medine’den Buhara’ya”, “Ölürüm Türkiye’m”, “Masonlar Marksistler Kapitalistler
ve Biz” adlı yayınlanmış kitaplar ile en son yayınlanan “Hayy’dan Hu’ya
Yaratılış Mucizesi” adlı eseri yayınlanmıştır. Şuan genç yaşta çalıştığı
Bayburt postası Gazetesinde yeniden yazılarına devam ettiği gibi Türkiye Tıbbi
İlaç ve Cihaz Kurumunda da Biyolog olarak görevini yürütmektedir.
Selim Gürbüzer’in Ölürüm Türkiye’m adlı eserine
ulaşmak isteyenler aşağıdaki şu linkten temin edebilirler:
https://www.kitapyurdu.com/kitap/olurum-turkiyem/645701.html&filter_name=selim+gurbuzer
Yayın Tarihi: |
04.04.2023 |
ISBN: |
9789754490886 |
Dil: |
TÜRKÇE |
Sayfa Sayısı: |
612 |
Cilt Tipi: |
Karton Kapak |
Kağıt Cinsi: |
Kitap Kağıdı |
Boyut: |
15.5 x 23.5 cm |
Vesselam