HEPİMİZ AYNI KIBLEYE YÖNELMİŞ
HİZMETKÂRLARIZ
SELİM GÜRBÜZER
Basın mesleğine önce Milli Gazetede musahhih
olarak başladı, yetmedi Birikim Dergisi çıkartır da. İşte Medya yolculuğu bu
ya, kendisi hiç dur durak bilmeyip IHA Tokat muhabirliğinden
Akit Gazetesinin Dış ilişkiler Müdürlüğüne,
Cuma Dergisinin Genel Yayın Müdürlüğünden Yeni Şafak Gazetesinin Ankara
temsilciliğine, Sağduyu ve Yeni Mesaj Gazetesinin Haber Müdürlüğünden Manejer
Dergisi Yayın Koordinatörlüğüne, IHA Haber Redaktörlüğünden Başkent Tv. Genel Koordinatörlüğüne
kadar daha pek çok alanda görev üstlenmiş bir medya emekçisidir. Gerçektende iyi bir basın emekçisi olduğu
şundan belli ki onca koşuşturma içeresin de ‘Bir Kent Bir Adam Bir Yorum” ve “Şafak Operasyon” isimli kitaplarıyla damgasını vurur da. Aynı zamanda
kendisi Tokat Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığını da yapıp değim yerindeyse
Tokat’ın sesi olur da. Hatta kendisi bir dönem Merhum Tokat Valisi Recep
Yazıcıoğlu’nun Basın Danışmanlığına, yine bir dönem İskilip Belediye Başkan
Yardımcılığına, keza bir başka dönemde ise Denizli ve Mamak Belediyelerinde Basın
Danışmanlığına layık görülmüş bir gazetecidir.
Şimdi, kimdir bu basın emekçisi denildiğinde, elbette
ki Tokat’ın sesi denilince akla gelecek ilk isim Cemal İncesoyluer olacaktır. Onun
diğer bir özelliği de hiç kuşkusuz Seyda Hz.leri hakkında basında çıkan lehte
ve aleyhte haberler karşısında sessiz kalmayışıdır. Nitekim bu özelliğini hem
Cuma Dergisine verdiği röportajla hem de Tokat Haberde yazdığı makalesiyle
ispatlar da. Madem öyle, bir bakalım Cemal
İncesoyluer, Seyda Hz.leri ile ilgili meramını nasıl dile getiriyor, hep birlikte bir izleyip görelim:
SEYDA HZ.LERİ, AYNI KIBLEYE YÖNELEN BÜTÜN İNSANLARA AYNI MESAFEDEYDİ
-Sayın
İncesoyluer, Seyid Muhammed Raşid Erol Hazretleri'ni ne zaman tanıdınız?
-Bir arkadaşımın vasıtasıyla 1986
yılında Menzil'e gidip tanıma imkânı buldum. Tokat'ın Pazar ilçesinde Ali Doru
isminde bir arkadaşımın vesile olması ve beni götürmesiyle bu şerefe nail
oldum. Daha önce tasavvufla ilgili ne bir bilgim ne de o yönde bir talebim
vardı. Hatta tarikat olayına karşıydım diyebilirim. Arkadaşımın yol boyunca
sohbeti, Seyda Hazretleri'nin Evlâd-ı Resul olması beni etkilemişti. Menzil'e
gittiğimde gerçekten manevi bir hava buldum. Hele hele öğlen namazında Seyda
Hazretleri'nin camiye girişi ve namaz kıldırışı, tamamen ruh iklimimde
depremler oluşmasına sebep oldu. Dertliydim, bir sürü maddi ve manevi
problemlerim vardı. ''Adapta üstün'' dediğimiz, bizden önce giden usta
sofilerin tavsiyesi üzerine, Seyda Hazretleri'ne olan bütün problemlerimi
anlattım. Çok yakından ilgilendiler. Zaman zaman da sorular sordular. Kendisine
son olarak işsiz olduğumu da söyledim. Seyda Hazretleri, Tokat'ta iş olup
olmadığını sordu. Ben de bulamadım dedim. Kendileri, ''Tokat'ta inşallah iş
bulursun, Tokat'a git'' dediler. Menzil dönüşünden iki gün sonra, şu anda
Erzincan Valisi olan o zamanki Tokat Valisi Recep Yazıcıoğlu beni yanlarına çağırdı, basın müşaviri olarak
çalışıp çalışmayacağımı sordu, kabul ettim ve işe başladım. Ondan bu yana ne
zaman kendisini ziyarete gittiysem, vali nasıl diye sordu ve selam söyledi.
-Seyda
Hazretleri kendisine müracaat eden herkesle ilgilenir miydi? Yoksa referansınız
olduğu için mi size bu derece alaka gösterdi?
-Oraya giden insanlar için referansa
ihtiyaç yok. Kim giderse gitsin ziyaret eder, derdini açıkça söyleyebilirdi.
-Şeyh Hazretleri'nin şifa dağıttığı
söyleniyor. Gazetelerde bu yolda haberler vardı.
-Gazetelerin yazdığı gibi değil... Ama ben
birçok olaya şahit oldum. Hasta geliyor, derdini anlatıyor, Seyda Hazretleri
dikkatlice dinliyor ve doktora gidip gitmediğini, film çektirip çektirmediğini,
hülasa tıp ilminin yapılmasını gerekli gördüğü işlemlerin yapılıp yapılmadığını
söylüyordu. Doktor tavsiye ediyordu. Hasta için dua ediyorlardı. Bazı akıl
hastaları getirmişlerdi. Onlara direkt müdahale etti. Akıl hastalarının yaptığı
anormal hareketler, sofilerin tepkisini çekiyordu. Seyda Hazretleri ise normal
karşılıyor, sofilere sinirlenmemelerini söylüyordu. Sabırla, hoşgörüyle,
sevgiyle anormal hareketleri yapan delileri teskin ediyordu. Nitekim ertesi
sabah, o delinin büyük bir şekilde değiştiğini, düzelme yönünde olumlu
adımların gerçekleştiğini gördüm.
-Bir de
meşhur çorba var...
-Tabii, çorba ile ilgili gerçekten ilginç
şeyler var. Mesela bazı sofilerin ellerinde kaşık, aynı çorbayı sahan sahan
dolaştırdıklarını görürsünüz. Aynı kazanda pişmesine rağmen, aynı ölçüde tuzu
ve acısı olmasına rağmen, aynı anda sahanlara doldurulmasına rağmen, kimisinin
sıcak, kimisinin soğuk, kimisinin tuzlu, kimisinin tuzsuz, kimisinin acılı,
kimisinin de acısız olduğuna şahit olmuşuzdur. Oraya gidenlerin hemen hepsi de
buna şahittir. İki öğün çorba verilir. Bir kuşluk vakti, bir de ikindi
namazından sonra. Ziyarete giden kim olursa olsun ne aç, ne açıkta kalır. Sofi
olan da olmayan da çorbadan içebilir. O gün kişi başına ayrılan ekmek kaç
taneyse ondan alabilir. Aslında bu sistem yaklaşık bin yıldır süregelen bir
sistemdi. Yani, dergâh sistemidir. Bir dergâhta aş evi, iş evi ve fırın evi olmalıdır. Menzil'de bu öğelerin
tamamını görebilirsiniz.
-Bu
cemaatin Türkiye'deki yaygınlığı nedir?
-Bütün cemaatlerin liderlerinin de ifade
ettiği gibi, Menzil cemaati, Türkiye'nin en kalabalık cemaatidir. Seyda
Hazretleri'nin Almanya'da, İngiltere'de, Hindistan'da, Suudi Arabistan'da,
Lübnan'da, Mısır'da dergâhları vardır. Kendisini temsil eden vekiller
vasıtasıyla irşatlarını sürdürür. Örneğin, İngiltere'de bulunan dergâhın vekili
İngiliz asıllı kızıl sakal namıyla tanınan bir Müslüman’dır. Almanya'da Yarbay
Mehmet namıyla Seyda Hazretleri'nin vekili vardır. Her gün sohbet halkaları
oluşturulur, her gün irşad görevi sürdürülür.
-Seyda
Hazretleri'nin, Müslümanların vahdeti konusundaki düşünceleri hakkında bilgi
verir misiniz?
-Seyda Hazretleri, ömrü boyunca İttihadı
İslâm fikri üzerinde olmuştur. Siyaset olarak İslâm birliği veya çizgisi
üzerinde olan bütün insanları bu çatı altında kucaklamıştır. Hiçbir sofisini
parti tercihi ile değerlendirmemiştir. Ancak, Türkiye ve dünyadaki İslâm
ayrılıklarına karşı, yegâne kapının Allah Teâlâ’nın kapısı olduğu, bu kapıda da
ayrılığın, gayriliğin olamayacağı görüşündeydiler. Kendileri Şafii Mezhebi'nden
olmasına rağmen sofilerin Seyda Hazretlerine aşırı sevgilerinden dolayı, zaman
zaman gidip, ''Efendim, biz Hanefi Mezhebi'ndeniz, siz de Şafii
Mezhebi'ndensiniz. Biz de sizin mezhebinizden olmak istiyoruz'' şeklinde arzda
bulunmuşlar Seyda Hazretleri buna asla onay vermemiş, ''Herkes kendi mezhebinde
kalsın'' buyurmuştur.
-Şu
anda cemaatte irşad görevini kim üstlendi?
-Seyda Hazretleri'nin bildiğim kadarıyla
dört tane halifesi vardı. Bunlardan kardeşi Şeyh Seyyid Abdulbaki Hazretleri,
Seyda Hazretleri'nin vasiyeti üzerine irşad görevini üstlenmiştir. Nitekim
cenaze ve sonrasında sofilerin büyük şoktan kurtulmasında, Şeyh Seyyid Abdulbaki
Hazretleri ile Seyda Hazretleri'nin büyük oğlu Seyyid Feyzeddin Efendi'nin
büyük rolleri olmuştur. Böylece sofiler, belirsizlikten ve tedirginlikten
kurtulmuşlardır. Kısaca, bizim için 1993 yılı hüzün yılıdır. Aynı kıbleye
yönelen bütün insanlara, aynı mesafede olan Seyda Hazretleri'ne Cenab'ı Haktan
rahmet dilerim.
Tabi bitmedi dahası var, Cemal İncesoyluer, 15 Temmuz Darbe
girişimi sonrası Menzil’i hedef tahtasına koymak isteyen bir takım karanlık
çevrelere karşı net tavır ortaya koymayı da ihmal etmez. Nitekim 5 Eylül 2017
tarihinde Tokat Haber de “Şimdi de
Menzil, Öyle mi?” başlıklı yazısında bu tavrını pekâlâ net görebiliyoruz.
Ve kalemini şöyle döktürür:
70‘li yıllardan bu yana, Menzil
ismini hemen herkes duymuştur. Ailesinden veya birkaçının mutlaka bağı
olmuştur.
Seyyid Abdülhakim El Hüseyninin Kasrik’ten
hicret edip bu köye yerleşmesiyle birlikte başlayan Seyyid Muhammed Raşid
Efendi ve kardeşi Seyid Abdulbaki Efendiyle zirveye ulaştı. FETÖ’nün bir türlü
yanına alamadığı bir aile ve tarikattır.
Zaten 4 yıl önceki bir fotoğraftan
şimdi servis edilmesi de FETÖ’cü kriptolarının maharetidir. Durmuyorlar,
duramıyorlar. Gerek itikadı gerekse ameli anlayışımız noktasında ayrılıklarımız
olmasına rağmen, bu Seyyid ailesinin hizmetlerinin iyi niyetinden hiç kuşku
duymadım.
80’li yıllarda Seyyid Muhammed Raşid
Efendi tutuklandı, sürgüne gönderildi, eline zehirli iğneyle suikast tertip
edildi. Terör örgütü PKK tarafından hedefe konuldu. Menzil ve geniş
hinterlandında, PKK tutunamadı, yaşayamadı. Aynı şekilde Şeytan-ül kebir el
Pensilvanya, Menzil ve Seyyid ailesini yanına almak için çok çaba göstermesine
rağmen asla bu oyuna gelmediler.
Menzil, Nakşibendî tarikatının
Halidiye kolu mensuplarıdır. Sofilerine bu tarikatın tertibi üzerine ders verir,
ameli vazife yükler. Devletine, bayrağına, vatanına bağlı bu insanlar ve grup,
hem PKK için hem de FETÖ için tehdit unsurudur. Okuma ve
sohbetlerindeki menkıbe temelini tasvip etmem. Lakin irşada yönelik hizmetleri
ve bölgede en önemli denge unsuru olması, bu ülkede ve bu millet için yeterli
referanstır. Bölgede, çimento görevinin yürür. Irkçılık illetine karşı ciddi
mücadele sürdürür.
Seyyid Muhammed Raşid Efendi, irşad
emanetini verdiği bir diğeri de Konya’da ikamet etmekte olan Seyda Muhammed
Konyevi’dir ki, 25 hacimli kitaplarının yanı sıra onlarca risale yazmış ve
yayınlanmıştır. Hem Hanefi fıkhı, hem de Şafii fıkhı üzerine yazdığı kitapları
altın kıymetindedir. Menzil Ocağı aynı zamanda ilim ve irfan ocağı olmuştur.
Bunu anlatmaya çalışıyorum.
Bu
güne kadar hiçbir siyaset bulaşmamış; Menzil cemaati profilini incelediğinizde görürsünüz
ki, her siyasi partiden insanları bağlıları olmuştur. Seyyid Abdulbaki Efendi;
devletine, ülkesine, bayrağına bağlı temel ilkelerin yanı sıra, devlet ve
hükümet adamlarıyla diyalogu da en üst düzeyde ve seviyeli bir mesafe içerisinde
olmasına özen göstermiştir. Hükümetten, kendi şahsı için tek bir talebi dahi söz
konusu değildir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
yanında tavır aldığı doğrudur. Devletin içinde, hep yanında olduğu doğrudur.
PKK ve FETÖ’ye karşı net bir tutum içerisinde bulunduğu da doğrudur. Peki,
Menzil cemaatine saldıranların profilini hiç incelediniz mi? Sözcü, Oda Tv,
Cumhuriyet Gazetesi, Birgün Gazetesi… Evet, bu cenahın Menzil cemaatine
saldırmaları da kendileri açısından haklıdır. Çünkü emperyal güçlerin yönettiği
PKK ve FETÖ bölgede başarı sağlayamadıysa, bunun en önemli sebebi Menzil cemaati
ve lideri Seyyid Abdulbaki Efendidir, nokta…
Kötüyü örnek gösterip insanların
kafasına şüphe salmanın bir faydası yok. Değerli arkadaşım Abdülkadir Türk,
gönderdiği bir notta çok önemli bir tespit yapıyor ve diyor ki: Zihin egzersizi
bağlamında bir çapa atmak isterim sevgili okuyucuların zihnine. Tüm cemaat, ya
da tarikatlar neden denetlenebilir, hesap verebilir bir hukuki statüye dâhil
edilmezler? İradesini icraya kadir bir devlet, kendini koruyacak, geliştirecek
dinamizmden yoksun mudur ki, tarikat ve cemaatlerin ilgi etkisine açık
kalabiliyor? Devletin ve milletin vesayeti dışında hiçbir yapılanma alternatif,
güç ve irade olmamak lazım gelir.
İşte bunları konuşalım.
Alevi-Bektaşilerin Cemevlerinin statüsünü, tarikatların yasal zemine
oturtulmasını konuşalım. Bu düşüncelerimi okurlarım bilir, daha öncede yazdım.
İllegal ve merdiven altı faaliyet, devlet için sorun teşkil eder. Tarikatlar,
bu ülkenin fiili gerçeğidir. Tarikatları denetlenebilir, takip edilebilir ve
faaliyet müfredatları devlet tarafından izlenebilir hale getirmenin ne
sakıncası var?
Diyanet İşleri Başkanlığında,
bir Tarikat Dairesi Başkanlığı olsa, Alevi Bektaşi vatandaşlarımız için de
benzer bir başkanlık oluşturulsa, bunda ne kötülük var? İyi niyetli ve samimi
olarak faaliyet gösteren Menzil cemaati gibi diğer cemaatler de; Ali Kalkan
gibiler bahane edilerek mengene altına alındılar.
Beğeniriz, beğenmeyiz, ancak
yüz binlerce insan bu merkezlere gidiyor. Birçok insan önceki süfli yaşantısını
bırakıp yeni bir hayata başlıyor. Adeta bir rehabilitasyon merkezi gibi işlev
üstlenmiş Menzil kültünü, bir tezgah ve kumpasa kurban edilmemelidir.
Bugün Menzil’in hedefe konması, tesadüfî
değildir. Bu cemaatle ilgili iftira, yalan ve hezeyanların sosyal medyada
servis edilmesi, yeni bir soğuk savaş ve algı operasyonlarının işaret
fişeğidir. Devletin yanında, ülkesi ve milletini seven bir büyük cemaati
koparmak demek, terör örgütlerinin bölgede hayâsızca, alçakça cirit atması
anlamına gelir.
Menzil cemaatinin hedefe
konmasının sebebi bunlarda değil. Saldıranlara baktığımızda, perde arkasındaki
güçlere ulaşmanız zor olmayacaktır.
Evet, Cemal İncesoyluer’in tespitlerinde tek
katılmadığım “Okuma ve sohbetlerindeki menkıbe temelini tasvip etmem” hususudur
ki, malum o durum daha çok muhabbetin
dorukta olduğu yıllarla alakalı bir durumdur. Şimdi gelinen noktada ise muhabbetten ziyade
daha ağırlıklı olarak ilim, akıl ve fikir
ön planda gözüküyor gibi. Nitekim başlangıçta tasavvufta daha gözünü yeni açmış
sofiler menkıbeyle adeta ısındırılmaya çalışırlarken sonrasında gerek Semerkand
Dergisi ve Semerkand Tv kanalı yoluyla, gerekse ikindi ve yatsı hatme halkalarının
ardından verilen Kur’an tilaveti, akaid ve ilmihal gibi dersler sayesinde ilmi
eksikliklerinin giderildiğini müşahede ediyoruz. Sofiler böylece kazanımlarına
kazanım katarak düne nazaran epey daha mesafe kat etmiş konumdalar. Öyle ki artık
kendilerini geniş bir ufku yüreklilikle hem cemaatten cemiyete geçişte, hem
cemiyetten millete geçişte, hem de milletten ümmete sıçrayışta aynı kıbleye
yönelmiş Ümmet-i Muhammed’in hizmetkârı olarak görmekteler. Bunun dışında Cemal
İncesoyluer’in o müthiş tespitlerine daha ne ilave edebiliriz ki, bize ancak “Allah
bu kardeşimizin yüreğine sağlık ve kalemine güç versin” demek düşer.
Vesselam.
http://www.enpolitik.com/kose-yazisi/2703/hepimiz-ayni-kibleye-yonelmis-hizmetkrlariz.html