MASONLAR MARKSİSTLER KAPİTALİSTLER VE
BİZ
Alperence Millî-İslamî Bakış
SELİMGÜRBÜZER
2023
yılı içerisinde yayımlanan dördüncü kitabım
Kitap Yurdu Doğrudan Yayıncılık’tan okuyucu ile buluşturmanın heyecanını
yaşamak apayrı bir duygu seli olsa gerektir. Heyecanını yaşadığımı bu eserim 488 sayfa hacimli, 12 bölüm ve 692 ayrı makaleden oluşuyor.
Kitabın yazarı olarak bu eserimi benim Anadolu ruhuyla yetişmemde çok büyük emek
pay sahibi seccadesi başında vefat eden rahmetli Ayşe anam ve rahmetli Şerif
babamın aziz ruhlarına ithaf etmenin yanı sıra şu an hayatta bir ömür boyu aynı
baş yastıkta kocadığımız eşim Behice, kızım Mervenur ve oğlum Ahmet Alperen’le birlikte
aile ocağında geçirdiğimiz çileyle yoğrulmuş o acı ve tatlı günlerin hatırasına
ithaf edip kitabın önsözünde şu ifadelere
yer verdim:
“Elinizdeki bu kitap içerik olarak kökü
dışarıdaki ideolojilerin ileri sürdükleri tezler ile kendi ideolocya örgü
ağımız olan köklerimizle barışık tezlerimizi kapsamakta. Derken bu doğrultuda
yıllar öncesinde Gündüz ve Bayburt Postası gazetelerinin yanı sıra Enpolitik
internet sitesi, Alperen ve Nizam-ı âlem dergilerinde yazdığım makaleler pek
çok okuyucunun dikkatini çekmiş olsa gerek ki tüm yayınlanan makalelerimin
kitap haline gelmesini talep etmişlerdir.
Ve bu noktada okuyucuların bu taleplerine kayıtsız kalmayıp beğenisini
umduğum bu yazıları Türk-İslam ülküsünü şiar edinmiş tüm Ülkü Yolu Gönüldaşlarımızın
tefekküre, ilme davet için dikkatinize sunmaktayım. Kitap dikkatle
incelendiğinde içerik olarak karşıt tezlerin yanı sıra Millî-İslami-Sivil
katılımcı bakışımızı ve aynı zamanda kökü mâzide âtî olma tutku heyecanımızı
yansıtan bir eser olduğu görülecektir. Madem öyle, okuyacağınız bu kitapta kökü
mâzide âtî olma yolunda göstereceğimiz gayret çabamız ve tutku heyecanımız
satır aralarında kendini nasıl hissettiriyor bir görmüş olalım. Zira Gayret
bizden, Tevfik Allah’tandır .”
Kitabın kapak tanıtımı bölümünde
ise şu ifadelere yer verdim:
“ Türkiye’de gün olmuyor ki birbiri ardı
sıra bunalımlar hiç eksik olmasın. Baksanıza tüm dünyanın gözü kulağı hep bizim
üzerimizdedir. Hiç
kuşkusuz
ülkemizde zaman zaman yaşadığımız bunalımların
arka planında ekonomik, sosyal ve siyasi
çıkmazların üstesinden gelememenin yanı sıra birde bunun üstüne üstük küresel
güçlerin ‘Yeni Dünya Düzeni’ maskesi
altında sinsice önümüze koydukları kirli oyunların etkisi söz konusudur. Yine
de bunalıma yol açan her ne etken unsur olursa olsun hiçbir bahanenin arkasına
sığınmaksızın tez elden maddi ve manevi kalkınmamızı gerçekleştirmemiz gerekir
ki, yeniden dünyaya nizam veren adalet
güneşi olabilelim.
Şu bir gerçek yaşanan bunalımlara ne
komünizm, ne faşizm ne de kapitalizm çare olabilir. Bizim asıl yapmamız gereken
Yahya Kemalin deyişiyle “Kökü mâzide olan âti” olup çağlar
üzerinden sıçramak çok mühimdir. Köksüzlük asla kabul edilemez. Mutlaka ruh
köklerimizden beslenip Türkiye Sevdası aşkıyla yanıp tutuşup dertli olmak
gerekir ki Ferhat’ça dağları delip tüneller açabilelim, hakeza Fatihin gemileri karadan yürüttüğü
azim ve kararlılığı günümüzde de sürdürmek gerekir ki denizin altından Marmaray
gibi daha nice raylı sistemler inşa edip her türden deniz altı taşıtları
yürütebilelim.
Evet, tüm beşeri ideolojilerin ortak paydası insanı temel
değer görmemeleridir, yani insana bakışları kölece olmasıdır. Asıl sıkıntı kaynakları bu noktada düğümlü.
Oysa insanı merkeze almayan ideolojiler er geç yıkılmaya mahkûmdurlar. Şu iyi
bilinmeli ki; insan her ne kadar ete kemiğe bürünse de onu maddi varlık olarak
görmek akla ziyan bakış açısıdır. Dahası
evrimcilerin tamda arzuladıkları tüm insanlığı hayvan mertebesine indirgeyen
bir bakış açısıdır bu. Bizim bakışımız da insanı Eşref-i mahlûkat gören
Müberra Dinimizin öğretileri esastır. Nitekim Müslümanlar olarak inancımız
gereği ilk insan Âdem (a.s)’den bugüne insanı hep Allah’ın mukaddes emaneti
olarak görmüşüzdür. Evrimciler gibi insanı maymun
bir mahlûkat olarak görmedik görmeyiz de.
Hiç şüphe yoktur ki bizim
medeniyetimizde insan ne köle ne meta ne de makinedir. Bizim dışımızdaki köksüz
akımlarda ne yazık ki insan bir meta,
bir ırgat, bir makine ya da
makineleştirilmiş bir proletarya olarak muamele görmekte. Nitekim Bolşevikler
ihtilalle iktidara geldiklerinde gelen gideni aratır misali çarlığa da rahmet
okutturacak derecede kitleleri canından bezdirir hale getirdiler. Peki,
kitleleri totaliter uygulamalarla canından bezdirdiler de ne oldu, totaliter rejimlerini ancak yetmiş yıl
sürdürebildiler. Kapitalistler ise malumunuz “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” mantığından hareketle
kitleleri tüketim çılgınlığına sürükleyen akımın öncüleri olmuşlardır hep.
Oysaki yürütülen ekonomik politikalar serbest piyasa ekonomisi kuralları
çerçevesinde yürütüldüğünde şayet ortada devletin hakemliği yoksa haksız
rekabetin oluşacağı bir sömürü düzen içerisinde kitlelerin patronların insafına
terkedileceği muhakkak. İşte bu noktada illaki haksız rekabet ve tekelci
oluşumlara geçit vermemek için devletin babacan hakemliğine ihtiyaç vardır.
Dikkat edin devlete 'hakem' rolü biçtik,
'hâkim' rol değil. Çünkü bizim
cihanşümul devlet kodlarımızda 'hâkim devlet değil, hakem ve hadim devlet' anlayışı egemendir. Ve bu egemen anlayış hem devletçi, hem
bireyin haklarını gözeten, hem toplumcu, hem de girişimci yönü
olan bir yönetim anlayışıdır. Nitekim Milli-İslami ve Katılımcı modelimizde her
türlü ayırımcılığa körükleyecek belli bir zümrenin çıkarlarını gözeten
modellere asla yer yoktur. Bilakis
savunduğumuz modelde işçi, memur, köylü, bürokrat, teknokrat ve işveren ayırımı
yapmaksızın hepsinin çıkarların bir bütün olarak gözeten anlayışa yer vardır.
Üstelik İslam’da ekonomik faaliyetler 'gaye'
değil vasıtadır. Bu nedenledir ki
bizim için ekmeğimizi kardeşçe bölüşebilecek bir manevi iklim oluşturup
Ensar’ca bütünleşmek esastır. Madem öyle, neydik edip komünizm, kapitalizm,
faşizm gibi tüm ideolojilerin dışında çözümler üretmek derdimiz olmalıdır.
Unutmayalım ki insanı dışlayan kökü dışarda ideolojiler ne zaman yaralarımıza
merhem oldular ki şimdi de merhem olabilsinler.
Bu arada pek çok okur Selim Gürbüzer kimdir
diye merak etmekte. Aslında kendimden bahsetmeyi sevmem, yine de okuyucumun
merakını gidermek adına kısaca özgeçmişimi şöyle özetleyebilirim:
ÖZGEÇMİŞ:
Selim Gürbüzer, 1965 yılında Bayburt’ta
doğdu, evli ve biri kız, biri erkek 2 çocuk babasıdır. İlköğretimini Bayburt
Yüzbaşı Şehit Agâh İlkokulu, Orta öğretimini Bayburt Ortaokulu, Lise öğretimini
Bayburt Lisesinde tamamladıktan sonra Erzurum’da Atatürk Üniversitesi Biyoloji
bölümünü bitirdi. Meslek hayatında bir yandan kamuda görev yaparken diğer
yandan da büyük bir gayret ve özveri göstererekten Anadolu Üniversitesinin iki
yıllık ön lisans fakültelerinden sırasıyla; AÖF Medya İletişim, AÖF Radyo Tv,
AÖF İlahiyat, AÖF Veteriner Sağlık ve AÖF Tarım Teknolojilerinden mezun olmayı
başarabilmiştir. Bayburt’ta öğrencilik yıllarında Hoca Ali Matbaasında rahmetli
Osman okutmuş ve oğullarının yanında Bayburt Postası gazetesinde çalışarak
gazetecilik ruhunu kazanmıştır. Üniversite hayatının akabinde sırasıyla
İstanbul, Balıkesir ve Ankara’da Milli Eğitim Sağlık Eğitim Merkezlerinde ve
Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesinde biyolog olarak görev yapmanın yanı
sıra Gündüz Gazetesi, Alperen Dergisi, Nizam-ı âlem dergilerinde ve Enpolitik sitesinde
araştırma incelemeleri yazıları yayınlanmıştır. Ayrıca 2022 yılı sonunda KDY
yayınlarından “Güneş Doğudan Doğar” ile 2023 yılı içerisinde ise sırasıyla
“Medine’den Buhara’ya”, “Ölürüm Türkiye’m”, “Masonlar Marksistler Kapitalistler
ve Biz” adlı yayınlanmış kitaplar ile şu an elinizde bulunan “Hayy’dan Hu’ya
Yaratılış Mucizesi” adlı eseri yayınlanmıştır. Şuan genç yaşta çalıştığı
Bayburt postası Gazetesinde yeniden yazılarına devam ettiği gibi Türkiye Tıbbi
İlaç ve Cihaz Kurumunda da Biyolog olarak görevini yürütmektedir.
Selim Gürbüzer’in Masonlar Marksistler
Kapitalistler ve Biz adlı eserine ulaşmak
isteyenler aşağıdaki şu linkten temin edebilirler:
Yayın Tarihi: |
05.05.2023 |
ISBN: |
9789754491937 |
Dil: |
TÜRKÇE |
Sayfa Sayısı: |
490 |
Cilt Tipi: |
Karton Kapak |
Kağıt Cinsi: |
Kitap Kağıdı |
Boyut: |
15.5 x 23.5 cm |
Vesselam.