30 Mayıs 2023 Salı

Medine'den Buhara'ya


Medine'den Buhara'ya

  •  
Hiç kuşkusuz Resulullah (s.a.v)'in Nebevi nuru yüzü suyu hürmetine tüm âlemler yaratılmıştır. İşte Rasulullah (s.a.v)'in Gül kokulu nübüvvet nuru, Hz. İsmail'in evlendiği Hale'den oğlu Kaydar'a geçer. Ancak, Kaydar bir sene içerisinde yüz kadar kadını nikâhladığı halde hiçbirinden çocuk olmaz. Allah Teâlâ melek vasıtasıyla buyurdu ki: “Ey Kaydar! Eğer nezr edip kurban kesersen bu iş sana bildirilir.” Bunun üzerine Kaydar emrin gereğini yerine getirip çok sayıda koç kurban eder. Kurban mükellefiyetinden maksat hâsıl olunca bu kez gaipten bir nida daha işitir: “Ey Kaydar! Filan ağaç altında uyuyuver, rüyada ne görürsen onu yap.” O da denileni yapıp rüyasında Arap asıllı Gadire Hanım gösterilip onu nikâhına al emri talimatı verilir. Böylece nur Gadire'ye intikal etmiş olur.
Kaydar bir yolculuğun ardında Kenan iline vardığında Yakup (a.s) ile karşılaşır. Ve o Yüce Peygamber der ki; “Sana müjdeler olsun ki dün gece Gadire oğlunu doğurdu, zira gördüm ki, gök kapıları açılmış. Bu durum alından alına konaklayan Habibin nurun bir alametidir...” Bu sözleri işittikten sonra hanımının yanına vardığında, ilk işi oğlunu kucaklamak olur. Oğlunun adı Haml idi. Haml'de Saide isminde birini nikâh eyler. Derken o nikâhtan Nebt doğar. Ve Habib-i Ekrem (s.a.v)'in nuru Nebt'ten Adnan'a devr olunur.
Adnan'ın alnından parlayan nuru şerif ise Maad'a geçer, Maad'dan Nizar'a devr olunur. Nizar'dan da Nebevi nur sırasıyla Mudar'a, İlyas'a, Müdrike'ye devr olunur. Derken Müdrike'den de sırasıyla Huzeyme'ye, Huzeyme'den Kinane'ye, Kinane'den Nadr'a geçer.
Nadr'dan sonra ise nur sırasıyla:
w Malik w Fihr (Kureyş) w Galib w Lüeyy w Ka'b w Mürre w Kilab w Kusay w Abd-i Menaf (Muğire)' e geçerek devrolunur.
Bu arada Mugire'nin iki oğlu daha olur. Ki; bu oğullardan biri Haşim'dir. Zira Nevfel ve Muttalib Resulullah (s.a.v)'in soy şeceresinde yer alan Haşim oğullarından gelmiştir.
Haşim herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. Hem nasıl sevilmesin ki, bikere her şeyden önce Habibin nuru her daim alnında parlıyordu. Nitekim Rum Kayseri bu parlak yüzden dolayı kızını Haşim'e teklif eder, fakat kabul etmez. Nasip bu ya, bir gün rüyasında kendisine bildirilen Selma Binti Ömer'le evlenmesi emr olununca, onunla nikâh kıyacaktır. Derken, Haşim ticaret maksadıyla Şam'a gidip, akabinde Gazze'de vefat eder etmesine ama sonuçta Selma'dan doğacak olan, yani ilerisinde Nübüvet Nur'un dedesi olacak Abdülmuttalib'i arkasında bırakması böylesi bir ölüme can kurban dersek yeridir. Evet, O; Rasulullah (s.a.v)'in dedesidir. Haşim'in vefatından sonra Mekke halkı Abdülmuttalibi (asıl adı Şeybe) şehre reis seçip, Mekke'nin anahtarlarını ona teslim eder de. Sıra teslim sırası ona gelmişti ki, teslim edilecek elbette anahtar değildi, teslim olunacak Habibin nurudur. Nitekim o nur Abdullah'a devr olunur da. O'ndan da malum O nur asıl sahibine devr olunur. Şu da var ki Peygamberimiz (s.a.v) bu dünyadan göç etti etmesine ama o nur'a layık olanların alınlarında kıyamete kadar devam edecektir, buna inancımız tamdır. Sanmayın ki başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere sırasıyla Ashab-ı kiram, Evliyalar bu dünyadan göç ettiler diye tabii oldukları kaynaklarda bir anda kesiliverdi. Yok, öyle bir şey, tam aksine İmam-ı Gazali Hz.lerinin de beyan buyurduğu veçhiyle “Diriyken tevessül olunan, feyiz alınan zata, öldükten sonra da tevessül edilerek feyiz alınır” (Mişkat) şekliyle her devirde Allah Resulünün izini iz süren Allah dostları kanalıyla kıyamete dek bu söz konusu kaynak silsilesi hiç tükenmeyecektir. Hatta kıyamet sonrası da tevessül hadisesi mahşer günü ilahi huzurda da apaçık bir şekilde yaşanacaktır. Bakınız, Muhammed Hadimi Hz.leri bu hususta ne buyuruyor: “Peygamberler ve evliya zatlar dar-ı bekaya intikal ettikten sonra da onlar vasıtasıyla Allah Teâlâ'ya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istiğase etmek denir. Ki, onlar ölünce de mucizeleri ve kerametleri devam eder” (Berika). İşte bu sözlerden de anlaşılan o ki; Allah'ın hazinesi boldur. Öyle ya, peygamberlik kapısı kapandı diye tevessül ortadan kalkacak değil ya, bu kez onun izini iz süren evliyalar ne güne duruyor, hiç kuşkusuz Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşuna vesile olmak için devreye girip tevessül yolunu devam ettirecekleri muhakkak. Nitekim Mürşidi kâmillerin her devirde var oluşları insanları Allah'a yönlendirmek içindir. Yani Allah dostları, taliplilerine Allah-u Teâlâ'ya nasıl kul olunacağını, nasıl ibadette bulunacaklarını talim ettirerek vuslata ermelerine vesile olmak için vardır.
Gizle


Yayın Tarihi:13.02.2023
ISBN:9786254209864
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:512
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:15.5 x 23.5 cm

https://www.kitapyurdu.com/kitap/medineden-buharaya/640880.html&filter_name=selim+g%C3%BCrb%C3%BCzer

28 Mayıs 2023 Pazar

Medine'den Buhara'ya Selim Gürbüzer KİTAPYURDU DOĞRUDAN YAYINCILIK (KDY)


 

Medine'den Buhara'ya

Yayın Tarihi:13.02.2023
ISBN:9786254209864
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:512
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:15.5 x 23.5 cm


Hiç kuşkusuz Resulullah (s.a.v)'in Nebevi nuru yüzü suyu hürmetine tüm âlemler yaratılmıştır. İşte Rasulullah (s.a.v)'in Gül kokulu nübüvvet nuru, Hz. İsmail'in evlendiği Hale'den oğlu Kaydar'a geçer. Ancak, Kaydar bir sene içerisinde yüz kadar kadını nikâhladığı halde hiçbirinden çocuk olmaz. Allah Teâlâ melek vasıtasıyla buyurdu ki: “Ey Kaydar! Eğer nezr edip kurban kesersen bu iş sana bildirilir.” Bunun üzerine Kaydar emrin gereğini yerine getirip çok sayıda koç kurban eder. Kurban mükellefiyetinden maksat hâsıl olunca bu kez gaipten bir nida daha işitir: “Ey Kaydar! Filan ağaç altında uyuyuver, rüyada ne görürsen onu yap.” O da denileni yapıp rüyasında Arap asıllı Gadire Hanım gösterilip onu nikâhına al emri talimatı verilir. Böylece nur Gadire'ye intikal etmiş olur.
Kaydar bir yolculuğun ardında Kenan iline vardığında Yakup (a.s) ile karşılaşır. Ve o Yüce Peygamber der ki; “Sana müjdeler olsun ki dün gece Gadire oğlunu doğurdu, zira gördüm ki, gök kapıları açılmış. Bu durum alından alına konaklayan Habibin nurun bir alametidir...” Bu sözleri işittikten sonra hanımının yanına vardığında, ilk işi oğlunu kucaklamak olur. Oğlunun adı Haml idi. Haml'de Saide isminde birini nikâh eyler. Derken o nikâhtan Nebt doğar. Ve Habib-i Ekrem (s.a.v)'in nuru Nebt'ten Adnan'a devr olunur.
Adnan'ın alnından parlayan nuru şerif ise Maad'a geçer, Maad'dan Nizar'a devr olunur. Nizar'dan da Nebevi nur sırasıyla Mudar'a, İlyas'a, Müdrike'ye devr olunur. Derken Müdrike'den de sırasıyla Huzeyme'ye, Huzeyme'den Kinane'ye, Kinane'den Nadr'a geçer.
Nadr'dan sonra ise nur sırasıyla:
w Malik w Fihr (Kureyş) w Galib w Lüeyy w Ka'b w Mürre w Kilab w Kusay w Abd-i Menaf (Muğire)' e geçerek devrolunur.
Bu arada Mugire'nin iki oğlu daha olur. Ki; bu oğullardan biri Haşim'dir. Zira Nevfel ve Muttalib Resulullah (s.a.v)'in soy şeceresinde yer alan Haşim oğullarından gelmiştir.
Haşim herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. Hem nasıl sevilmesin ki, bikere her şeyden önce Habibin nuru her daim alnında parlıyordu. Nitekim Rum Kayseri bu parlak yüzden dolayı kızını Haşim'e teklif eder, fakat kabul etmez. Nasip bu ya, bir gün rüyasında kendisine bildirilen Selma Binti Ömer'le evlenmesi emr olununca, onunla nikâh kıyacaktır. Derken, Haşim ticaret maksadıyla Şam'a gidip, akabinde Gazze'de vefat eder etmesine ama sonuçta Selma'dan doğacak olan, yani ilerisinde Nübüvet Nur'un dedesi olacak Abdülmuttalib'i arkasında bırakması böylesi bir ölüme can kurban dersek yeridir. Evet, O; Rasulullah (s.a.v)'in dedesidir. Haşim'in vefatından sonra Mekke halkı Abdülmuttalibi (asıl adı Şeybe) şehre reis seçip, Mekke'nin anahtarlarını ona teslim eder de. Sıra teslim sırası ona gelmişti ki, teslim edilecek elbette anahtar değildi, teslim olunacak Habibin nurudur. Nitekim o nur Abdullah'a devr olunur da. O'ndan da malum O nur asıl sahibine devr olunur. Şu da var ki Peygamberimiz (s.a.v) bu dünyadan göç etti etmesine ama o nur'a layık olanların alınlarında kıyamete kadar devam edecektir, buna inancımız tamdır. Sanmayın ki başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere sırasıyla Ashab-ı kiram, Evliyalar bu dünyadan göç ettiler diye tabii oldukları kaynaklarda bir anda kesiliverdi. Yok, öyle bir şey, tam aksine İmam-ı Gazali Hz.lerinin de beyan buyurduğu veçhiyle “Diriyken tevessül olunan, feyiz alınan zata, öldükten sonra da tevessül edilerek feyiz alınır” (Mişkat) şekliyle her devirde Allah Resulünün izini iz süren Allah dostları kanalıyla kıyamete dek bu söz konusu kaynak silsilesi hiç tükenmeyecektir. Hatta kıyamet sonrası da tevessül hadisesi mahşer günü ilahi huzurda da apaçık bir şekilde yaşanacaktır. Bakınız, Muhammed Hadimi Hz.leri bu hususta ne buyuruyor: “Peygamberler ve evliya zatlar dar-ı bekaya intikal ettikten sonra da onlar vasıtasıyla Allah Teâlâ'ya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istiğase etmek denir. Ki, onlar ölünce de mucizeleri ve kerametleri devam eder” (Berika). İşte bu sözlerden de anlaşılan o ki; Allah'ın hazinesi boldur. Öyle ya, peygamberlik kapısı kapandı diye tevessül ortadan kalkacak değil ya, bu kez onun izini iz süren evliyalar ne güne duruyor, hiç kuşkusuz Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşuna vesile olmak için devreye girip tevessül yolunu devam ettirecekleri muhakkak. Nitekim Mürşidi kâmillerin her devirde var oluşları insanları Allah'a yönlendirmek içindir. Yani Allah dostları, taliplilerine Allah-u Teâlâ'ya nasıl kul olunacağını, nasıl ibadette bulunacaklarını talim ettirerek vuslata ermelerine vesile olmak için vardır.
Gizle
https://www.kitapyurdu.com/kitap/medineden-buharaya/640880.html&filter_name=selim++gurbuzer

21 Mayıs 2023 Pazar

Medine'den Buhara'ya Selim Gürbüzer



Medine'den Buhara'ya

  •  
Hiç kuşkusuz Resulullah (s.a.v)'in Nebevi nuru yüzü suyu hürmetine tüm âlemler yaratılmıştır. İşte Rasulullah (s.a.v)'in Gül kokulu nübüvvet nuru, Hz. İsmail'in evlendiği Hale'den oğlu Kaydar'a geçer. Ancak, Kaydar bir sene içerisinde yüz kadar kadını nikâhladığı halde hiçbirinden çocuk olmaz. Allah Teâlâ melek vasıtasıyla buyurdu ki: “Ey Kaydar! Eğer nezr edip kurban kesersen bu iş sana bildirilir.” Bunun üzerine Kaydar emrin gereğini yerine getirip çok sayıda koç kurban eder. Kurban mükellefiyetinden maksat hâsıl olunca bu kez gaipten bir nida daha işitir: “Ey Kaydar! Filan ağaç altında uyuyuver, rüyada ne görürsen onu yap.” O da denileni yapıp rüyasında Arap asıllı Gadire Hanım gösterilip onu nikâhına al emri talimatı verilir. Böylece nur Gadire'ye intikal etmiş olur.
Kaydar bir yolculuğun ardında Kenan iline vardığında Yakup (a.s) ile karşılaşır. Ve o Yüce Peygamber der ki; “Sana müjdeler olsun ki dün gece Gadire oğlunu doğurdu, zira gördüm ki, gök kapıları açılmış. Bu durum alından alına konaklayan Habibin nurun bir alametidir...” Bu sözleri işittikten sonra hanımının yanına vardığında, ilk işi oğlunu kucaklamak olur. Oğlunun adı Haml idi. Haml'de Saide isminde birini nikâh eyler. Derken o nikâhtan Nebt doğar. Ve Habib-i Ekrem (s.a.v)'in nuru Nebt'ten Adnan'a devr olunur.
Adnan'ın alnından parlayan nuru şerif ise Maad'a geçer, Maad'dan Nizar'a devr olunur. Nizar'dan da Nebevi nur sırasıyla Mudar'a, İlyas'a, Müdrike'ye devr olunur. Derken Müdrike'den de sırasıyla Huzeyme'ye, Huzeyme'den Kinane'ye, Kinane'den Nadr'a geçer.
Nadr'dan sonra ise nur sırasıyla:
w Malik w Fihr (Kureyş) w Galib w Lüeyy w Ka'b w Mürre w Kilab w Kusay w Abd-i Menaf (Muğire)' e geçerek devrolunur.
Bu arada Mugire'nin iki oğlu daha olur. Ki; bu oğullardan biri Haşim'dir. Zira Nevfel ve Muttalib Resulullah (s.a.v)'in soy şeceresinde yer alan Haşim oğullarından gelmiştir.
Haşim herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. Hem nasıl sevilmesin ki, bikere her şeyden önce Habibin nuru her daim alnında parlıyordu. Nitekim Rum Kayseri bu parlak yüzden dolayı kızını Haşim'e teklif eder, fakat kabul etmez. Nasip bu ya, bir gün rüyasında kendisine bildirilen Selma Binti Ömer'le evlenmesi emr olununca, onunla nikâh kıyacaktır. Derken, Haşim ticaret maksadıyla Şam'a gidip, akabinde Gazze'de vefat eder etmesine ama sonuçta Selma'dan doğacak olan, yani ilerisinde Nübüvet Nur'un dedesi olacak Abdülmuttalib'i arkasında bırakması böylesi bir ölüme can kurban dersek yeridir. Evet, O; Rasulullah (s.a.v)'in dedesidir. Haşim'in vefatından sonra Mekke halkı Abdülmuttalibi (asıl adı Şeybe) şehre reis seçip, Mekke'nin anahtarlarını ona teslim eder de. Sıra teslim sırası ona gelmişti ki, teslim edilecek elbette anahtar değildi, teslim olunacak Habibin nurudur. Nitekim o nur Abdullah'a devr olunur da. O'ndan da malum O nur asıl sahibine devr olunur. Şu da var ki Peygamberimiz (s.a.v) bu dünyadan göç etti etmesine ama o nur'a layık olanların alınlarında kıyamete kadar devam edecektir, buna inancımız tamdır. Sanmayın ki başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere sırasıyla Ashab-ı kiram, Evliyalar bu dünyadan göç ettiler diye tabii oldukları kaynaklarda bir anda kesiliverdi. Yok, öyle bir şey, tam aksine İmam-ı Gazali Hz.lerinin de beyan buyurduğu veçhiyle “Diriyken tevessül olunan, feyiz alınan zata, öldükten sonra da tevessül edilerek feyiz alınır” (Mişkat) şekliyle her devirde Allah Resulünün izini iz süren Allah dostları kanalıyla kıyamete dek bu söz konusu kaynak silsilesi hiç tükenmeyecektir. Hatta kıyamet sonrası da tevessül hadisesi mahşer günü ilahi huzurda da apaçık bir şekilde yaşanacaktır. Bakınız, Muhammed Hadimi Hz.leri bu hususta ne buyuruyor: “Peygamberler ve evliya zatlar dar-ı bekaya intikal ettikten sonra da onlar vasıtasıyla Allah Teâlâ'ya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istiğase etmek denir. Ki, onlar ölünce de mucizeleri ve kerametleri devam eder” (Berika). İşte bu sözlerden de anlaşılan o ki; Allah'ın hazinesi boldur. Öyle ya, peygamberlik kapısı kapandı diye tevessül ortadan kalkacak değil ya, bu kez onun izini iz süren evliyalar ne güne duruyor, hiç kuşkusuz Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşuna vesile olmak için devreye girip tevessül yolunu devam ettirecekleri muhakkak. Nitekim Mürşidi kâmillerin her devirde var oluşları insanları Allah'a yönlendirmek içindir. Yani Allah dostları, taliplilerine Allah-u Teâlâ'ya nasıl kul olunacağını, nasıl ibadette bulunacaklarını talim ettirerek vuslata ermelerine vesile olmak için vardır.
Gizle

Yayın Tarihi:13.02.2023
ISBN:9786254209864
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:512
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:15.5 x 23.5 cm
https://www.kitapyurdu.com/kitap/gunes-dogudan-dogar/636405.html&filter_name=selim+g%C3%BCrb%C3%BCzer

20 Mayıs 2023 Cumartesi

Medine'den Buhara'ya


Medine'den Buhara'ya

  •  
Hiç kuşkusuz Resulullah (s.a.v)'in Nebevi nuru yüzü suyu hürmetine tüm âlemler yaratılmıştır. İşte Rasulullah (s.a.v)'in Gül kokulu nübüvvet nuru, Hz. İsmail'in evlendiği Hale'den oğlu Kaydar'a geçer. Ancak, Kaydar bir sene içerisinde yüz kadar kadını nikâhladığı halde hiçbirinden çocuk olmaz. Allah Teâlâ melek vasıtasıyla buyurdu ki: “Ey Kaydar! Eğer nezr edip kurban kesersen bu iş sana bildirilir.” Bunun üzerine Kaydar emrin gereğini yerine getirip çok sayıda koç kurban eder. Kurban mükellefiyetinden maksat hâsıl olunca bu kez gaipten bir nida daha işitir: “Ey Kaydar! Filan ağaç altında uyuyuver, rüyada ne görürsen onu yap.” O da denileni yapıp rüyasında Arap asıllı Gadire Hanım gösterilip onu nikâhına al emri talimatı verilir. Böylece nur Gadire'ye intikal etmiş olur.
Kaydar bir yolculuğun ardında Kenan iline vardığında Yakup (a.s) ile karşılaşır. Ve o Yüce Peygamber der ki; “Sana müjdeler olsun ki dün gece Gadire oğlunu doğurdu, zira gördüm ki, gök kapıları açılmış. Bu durum alından alına konaklayan Habibin nurun bir alametidir...” Bu sözleri işittikten sonra hanımının yanına vardığında, ilk işi oğlunu kucaklamak olur. Oğlunun adı Haml idi. Haml'de Saide isminde birini nikâh eyler. Derken o nikâhtan Nebt doğar. Ve Habib-i Ekrem (s.a.v)'in nuru Nebt'ten Adnan'a devr olunur.
Adnan'ın alnından parlayan nuru şerif ise Maad'a geçer, Maad'dan Nizar'a devr olunur. Nizar'dan da Nebevi nur sırasıyla Mudar'a, İlyas'a, Müdrike'ye devr olunur. Derken Müdrike'den de sırasıyla Huzeyme'ye, Huzeyme'den Kinane'ye, Kinane'den Nadr'a geçer.
Nadr'dan sonra ise nur sırasıyla:
w Malik w Fihr (Kureyş) w Galib w Lüeyy w Ka'b w Mürre w Kilab w Kusay w Abd-i Menaf (Muğire)' e geçerek devrolunur.
Bu arada Mugire'nin iki oğlu daha olur. Ki; bu oğullardan biri Haşim'dir. Zira Nevfel ve Muttalib Resulullah (s.a.v)'in soy şeceresinde yer alan Haşim oğullarından gelmiştir.
Haşim herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. Hem nasıl sevilmesin ki, bikere her şeyden önce Habibin nuru her daim alnında parlıyordu. Nitekim Rum Kayseri bu parlak yüzden dolayı kızını Haşim'e teklif eder, fakat kabul etmez. Nasip bu ya, bir gün rüyasında kendisine bildirilen Selma Binti Ömer'le evlenmesi emr olununca, onunla nikâh kıyacaktır. Derken, Haşim ticaret maksadıyla Şam'a gidip, akabinde Gazze'de vefat eder etmesine ama sonuçta Selma'dan doğacak olan, yani ilerisinde Nübüvet Nur'un dedesi olacak Abdülmuttalib'i arkasında bırakması böylesi bir ölüme can kurban dersek yeridir. Evet, O; Rasulullah (s.a.v)'in dedesidir. Haşim'in vefatından sonra Mekke halkı Abdülmuttalibi (asıl adı Şeybe) şehre reis seçip, Mekke'nin anahtarlarını ona teslim eder de. Sıra teslim sırası ona gelmişti ki, teslim edilecek elbette anahtar değildi, teslim olunacak Habibin nurudur. Nitekim o nur Abdullah'a devr olunur da. O'ndan da malum O nur asıl sahibine devr olunur. Şu da var ki Peygamberimiz (s.a.v) bu dünyadan göç etti etmesine ama o nur'a layık olanların alınlarında kıyamete kadar devam edecektir, buna inancımız tamdır. Sanmayın ki başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere sırasıyla Ashab-ı kiram, Evliyalar bu dünyadan göç ettiler diye tabii oldukları kaynaklarda bir anda kesiliverdi. Yok, öyle bir şey, tam aksine İmam-ı Gazali Hz.lerinin de beyan buyurduğu veçhiyle “Diriyken tevessül olunan, feyiz alınan zata, öldükten sonra da tevessül edilerek feyiz alınır” (Mişkat) şekliyle her devirde Allah Resulünün izini iz süren Allah dostları kanalıyla kıyamete dek bu söz konusu kaynak silsilesi hiç tükenmeyecektir. Hatta kıyamet sonrası da tevessül hadisesi mahşer günü ilahi huzurda da apaçık bir şekilde yaşanacaktır. Bakınız, Muhammed Hadimi Hz.leri bu hususta ne buyuruyor: “Peygamberler ve evliya zatlar dar-ı bekaya intikal ettikten sonra da onlar vasıtasıyla Allah Teâlâ'ya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istiğase etmek denir. Ki, onlar ölünce de mucizeleri ve kerametleri devam eder” (Berika). İşte bu sözlerden de anlaşılan o ki; Allah'ın hazinesi boldur. Öyle ya, peygamberlik kapısı kapandı diye tevessül ortadan kalkacak değil ya, bu kez onun izini iz süren evliyalar ne güne duruyor, hiç kuşkusuz Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşuna vesile olmak için devreye girip tevessül yolunu devam ettirecekleri muhakkak. Nitekim Mürşidi kâmillerin her devirde var oluşları insanları Allah'a yönlendirmek içindir. Yani Allah dostları, taliplilerine Allah-u Teâlâ'ya nasıl kul olunacağını, nasıl ibadette bulunacaklarını talim ettirerek vuslata ermelerine vesile olmak için vardır.
Gizle

Yayın Tarihi:13.02.2023
ISBN:9786254209864
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:512
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:15.5 x 23.5 cm
https://www.kitapyurdu.com/kitap/medineden-buharaya/640880.html&filter_name=selim+gurbuzer

19 Mayıs 2023 Cuma

Medine'den Buhara'ya


Medine'den Buhara'ya

  •  
Hiç kuşkusuz Resulullah (s.a.v)'in Nebevi nuru yüzü suyu hürmetine tüm âlemler yaratılmıştır. İşte Rasulullah (s.a.v)'in Gül kokulu nübüvvet nuru, Hz. İsmail'in evlendiği Hale'den oğlu Kaydar'a geçer. Ancak, Kaydar bir sene içerisinde yüz kadar kadını nikâhladığı halde hiçbirinden çocuk olmaz. Allah Teâlâ melek vasıtasıyla buyurdu ki: “Ey Kaydar! Eğer nezr edip kurban kesersen bu iş sana bildirilir.” Bunun üzerine Kaydar emrin gereğini yerine getirip çok sayıda koç kurban eder. Kurban mükellefiyetinden maksat hâsıl olunca bu kez gaipten bir nida daha işitir: “Ey Kaydar! Filan ağaç altında uyuyuver, rüyada ne görürsen onu yap.” O da denileni yapıp rüyasında Arap asıllı Gadire Hanım gösterilip onu nikâhına al emri talimatı verilir. Böylece nur Gadire'ye intikal etmiş olur.
Kaydar bir yolculuğun ardında Kenan iline vardığında Yakup (a.s) ile karşılaşır. Ve o Yüce Peygamber der ki; “Sana müjdeler olsun ki dün gece Gadire oğlunu doğurdu, zira gördüm ki, gök kapıları açılmış. Bu durum alından alına konaklayan Habibin nurun bir alametidir...” Bu sözleri işittikten sonra hanımının yanına vardığında, ilk işi oğlunu kucaklamak olur. Oğlunun adı Haml idi. Haml'de Saide isminde birini nikâh eyler. Derken o nikâhtan Nebt doğar. Ve Habib-i Ekrem (s.a.v)'in nuru Nebt'ten Adnan'a devr olunur.
Adnan'ın alnından parlayan nuru şerif ise Maad'a geçer, Maad'dan Nizar'a devr olunur. Nizar'dan da Nebevi nur sırasıyla Mudar'a, İlyas'a, Müdrike'ye devr olunur. Derken Müdrike'den de sırasıyla Huzeyme'ye, Huzeyme'den Kinane'ye, Kinane'den Nadr'a geçer.
Nadr'dan sonra ise nur sırasıyla:
w Malik w Fihr (Kureyş) w Galib w Lüeyy w Ka'b w Mürre w Kilab w Kusay w Abd-i Menaf (Muğire)' e geçerek devrolunur.
Bu arada Mugire'nin iki oğlu daha olur. Ki; bu oğullardan biri Haşim'dir. Zira Nevfel ve Muttalib Resulullah (s.a.v)'in soy şeceresinde yer alan Haşim oğullarından gelmiştir.
Haşim herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. Hem nasıl sevilmesin ki, bikere her şeyden önce Habibin nuru her daim alnında parlıyordu. Nitekim Rum Kayseri bu parlak yüzden dolayı kızını Haşim'e teklif eder, fakat kabul etmez. Nasip bu ya, bir gün rüyasında kendisine bildirilen Selma Binti Ömer'le evlenmesi emr olununca, onunla nikâh kıyacaktır. Derken, Haşim ticaret maksadıyla Şam'a gidip, akabinde Gazze'de vefat eder etmesine ama sonuçta Selma'dan doğacak olan, yani ilerisinde Nübüvet Nur'un dedesi olacak Abdülmuttalib'i arkasında bırakması böylesi bir ölüme can kurban dersek yeridir. Evet, O; Rasulullah (s.a.v)'in dedesidir. Haşim'in vefatından sonra Mekke halkı Abdülmuttalibi (asıl adı Şeybe) şehre reis seçip, Mekke'nin anahtarlarını ona teslim eder de. Sıra teslim sırası ona gelmişti ki, teslim edilecek elbette anahtar değildi, teslim olunacak Habibin nurudur. Nitekim o nur Abdullah'a devr olunur da. O'ndan da malum O nur asıl sahibine devr olunur. Şu da var ki Peygamberimiz (s.a.v) bu dünyadan göç etti etmesine ama o nur'a layık olanların alınlarında kıyamete kadar devam edecektir, buna inancımız tamdır. Sanmayın ki başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere sırasıyla Ashab-ı kiram, Evliyalar bu dünyadan göç ettiler diye tabii oldukları kaynaklarda bir anda kesiliverdi. Yok, öyle bir şey, tam aksine İmam-ı Gazali Hz.lerinin de beyan buyurduğu veçhiyle “Diriyken tevessül olunan, feyiz alınan zata, öldükten sonra da tevessül edilerek feyiz alınır” (Mişkat) şekliyle her devirde Allah Resulünün izini iz süren Allah dostları kanalıyla kıyamete dek bu söz konusu kaynak silsilesi hiç tükenmeyecektir. Hatta kıyamet sonrası da tevessül hadisesi mahşer günü ilahi huzurda da apaçık bir şekilde yaşanacaktır. Bakınız, Muhammed Hadimi Hz.leri bu hususta ne buyuruyor: “Peygamberler ve evliya zatlar dar-ı bekaya intikal ettikten sonra da onlar vasıtasıyla Allah Teâlâ'ya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istiğase etmek denir. Ki, onlar ölünce de mucizeleri ve kerametleri devam eder” (Berika). İşte bu sözlerden de anlaşılan o ki; Allah'ın hazinesi boldur. Öyle ya, peygamberlik kapısı kapandı diye tevessül ortadan kalkacak değil ya, bu kez onun izini iz süren evliyalar ne güne duruyor, hiç kuşkusuz Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşuna vesile olmak için devreye girip tevessül yolunu devam ettirecekleri muhakkak. Nitekim Mürşidi kâmillerin her devirde var oluşları insanları Allah'a yönlendirmek içindir. Yani Allah dostları, taliplilerine Allah-u Teâlâ'ya nasıl kul olunacağını, nasıl ibadette bulunacaklarını talim ettirerek vuslata ermelerine vesile olmak için vardır.
Gizle

Yayın Tarihi:13.02.2023
ISBN:9786254209864
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:512
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:15.5 x 23.5 cm

https://www.kitapyurdu.com/kitap/medineden-buharaya/640880.html&filter_name=selim+gurbuzer

18 Mayıs 2023 Perşembe

MASONLAR MARKSİSTLER KAPİTALİSTLER VE BİZ

     

    MASONLAR MARKSİSTLER KAPİTALİSTLER VE BİZ

                     Alperence Millî-İslamî Bakış

 

         SELİMGÜRBÜZER
        2023 yılı içerisinde yayımlanan dördüncü kitabım Kitap Yurdu Doğrudan Yayıncılık’tan okuyucu ile buluşturmanı sevincini yaşıyorum dersem yeridir. Yayınlanan eserim 488 sayfa hacimli,   12 bölüm ve 692 ayrı makaleden oluşuyor. Kitabın yazarı olarak bu eserimi benim Anadolu ruhuyla yetişmemde çok büyük emek pay sahibi seccadesi başında vefat eden rahmetli Ayşe anam ve rahmetli Şerif babamın aziz ruhlarına ithaf etmenin yanı sıra şu an hayatta bir ömür boyu aynı baş yastıkta kocadığımız eşim Behice, kızım Mervenur ve oğlum Ahmet Alperen’le birlikte aile ocağında geçirdiğimiz çileyle yoğrulmuş o acı ve tatlı günlerin hatırasına ithaf edip kitabın önsözünde şu ifadelere yer verdim:

         “Elinizdeki bu kitap içerik olarak kökü dışarıdaki ideolojilerin ileri sürdükleri tezler ile kendi ideolocya örgü ağımız olan köklerimizle barışık tezlerimizi kapsamakta. Derken bu doğrultuda yıllar öncesinde Gündüz ve Bayburt Postası gazetelerinin yanı sıra Enpolitik internet sitesi, Alperen ve Nizam-ı âlem dergilerinde yazdığım makaleler pek çok okuyucunun dikkatini çekmiş olsa gerek ki tüm yayınlanan makalelerimin kitap haline gelmesini talep etmişlerdir.  Ve bu noktada okuyucuların bu taleplerine kayıtsız kalmayıp beğenisini umduğum bu yazıları Türk-İslam ülküsünü şiar edinmiş tüm Ülkü Yolu Gönüldaşlarımızın tefekküre, ilme davet için dikkatinize sunmaktayım. Kitap dikkatle incelendiğinde içerik olarak karşıt tezlerin yanı sıra Millî-İslami-Sivil katılımcı bakışımızı ve aynı zamanda kökü mâzide âtî olma tutku heyecanımızı yansıtan bir eser olduğu görülecektir. Madem öyle, okuyacağınız bu kitapta kökü mâzide âtî olma yolunda göstereceğimiz gayret çabamız ve tutku heyecanımız satır aralarında kendini nasıl hissettiriyor bir görmüş olalım. Zira Gayret bizden, Tevfik Allah’tandır .”

       Kitabın kapak tanıtımı bölümünde ise şu ifadelere yer verdim:                    

       “ Türkiye’de gün olmuyor ki birbiri ardı sıra bunalımlar hiç eksik olmasın. Baksanıza tüm dünyanın gözü kulağı hep bizim üzerimizdedir.  Hiç kuşkusuz ülkemizde zaman zaman yaşadığımız bunalımların arka planında ekonomik,  sosyal ve siyasi çıkmazların üstesinden gelememenin yanı sıra birde bunun üstüne üstük küresel güçlerin ‘Yeni Dünya Düzeni’ maskesi altında sinsice önümüze koydukları kirli oyunların etkisi söz konusudur. Yine de bunalıma yol açan her ne etken unsur olursa olsun hiçbir bahanenin arkasına sığınmaksızın tez elden maddi ve manevi kalkınmamızı gerçekleştirmemiz gerekir ki,   yeniden dünyaya nizam veren adalet güneşi olabilelim. 

          Şu bir gerçek yaşanan bunalımlara ne komünizm, ne faşizm ne de kapitalizm çare olabilir. Bizim asıl yapmamız gereken Yahya Kemalin deyişiyle  “Kökü mâzide olan âti” olup çağlar üzerinden sıçramak çok mühimdir. Köksüzlük asla kabul edilemez. Mutlaka ruh köklerimizden beslenip Türkiye Sevdası aşkıyla yanıp tutuşup dertli olmak gerekir ki Ferhat’ça dağları delip tüneller açabilelim,  hakeza Fatihin gemileri karadan yürüttüğü azim ve kararlılığı günümüzde de sürdürmek gerekir ki denizin altından Marmaray gibi daha nice raylı sistemler inşa edip her türden deniz altı taşıtları yürütebilelim.

        Evet, tüm beşeri ideolojilerin ortak paydası insanı temel değer görmemeleridir, yani insana bakışları kölece olmasıdır.  Asıl sıkıntı kaynakları bu noktada düğümlü. Oysa insanı merkeze almayan ideolojiler er geç yıkılmaya mahkûmdurlar. Şu iyi bilinmeli ki; insan her ne kadar ete kemiğe bürünse de onu maddi varlık olarak görmek akla ziyan bakış açısıdır.  Dahası evrimcilerin tamda arzuladıkları tüm insanlığı hayvan mertebesine indirgeyen bir bakış açısıdır bu. Bizim bakışımız da insanı Eşref-i mahlûkat gören Müberra Dinimizin öğretileri esastır. Nitekim Müslümanlar olarak inancımız gereği ilk insan Âdem (a.s)’den bugüne insanı hep Allah’ın mukaddes emaneti olarak görmüşüzdür. Evrimciler gibi insanı maymun bir mahlûkat olarak görmedik görmeyiz de. 

          Hiç şüphe yoktur ki bizim medeniyetimizde insan ne köle ne meta ne de makinedir. Bizim dışımızdaki köksüz akımlarda ne yazık ki insan bir meta,  bir ırgat,  bir makine ya da makineleştirilmiş bir proletarya olarak muamele görmekte. Nitekim Bolşevikler ihtilalle iktidara geldiklerinde gelen gideni aratır misali çarlığa da rahmet okutturacak derecede kitleleri canından bezdirir hale getirdiler. Peki, kitleleri totaliter uygulamalarla canından bezdirdiler de ne oldu,  totaliter rejimlerini ancak yetmiş yıl sürdürebildiler. Kapitalistler ise malumunuz “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” mantığından hareketle kitleleri tüketim çılgınlığına sürükleyen akımın öncüleri olmuşlardır hep. Oysaki yürütülen ekonomik politikalar serbest piyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde yürütüldüğünde şayet ortada devletin hakemliği yoksa haksız rekabetin oluşacağı bir sömürü düzen içerisinde kitlelerin patronların insafına terkedileceği muhakkak. İşte bu noktada illaki haksız rekabet ve tekelci oluşumlara geçit vermemek için devletin babacan hakemliğine ihtiyaç vardır. Dikkat edin devlete 'hakem'  rolü biçtik, 'hâkim'  rol değil. Çünkü bizim cihanşümul devlet kodlarımızda  'hâkim devlet değil, hakem ve hadim devlet'  anlayışı egemendir.  Ve bu egemen anlayış hem devletçi, hem bireyin haklarını gözeten,  hem toplumcu, hem de girişimci yönü olan bir yönetim anlayışıdır. Nitekim Milli-İslami ve Katılımcı modelimizde her türlü ayırımcılığa körükleyecek belli bir zümrenin çıkarlarını gözeten modellere asla yer yoktur.  Bilakis savunduğumuz modelde işçi, memur, köylü, bürokrat, teknokrat ve işveren ayırımı yapmaksızın hepsinin çıkarların bir bütün olarak gözeten anlayışa yer vardır. Üstelik İslam’da ekonomik faaliyetler 'gaye' değil vasıtadır. Bu nedenledir ki bizim için ekmeğimizi kardeşçe bölüşebilecek bir manevi iklim oluşturup Ensar’ca bütünleşmek esastır. Madem öyle, neydik edip komünizm, kapitalizm, faşizm gibi tüm ideolojilerin dışında çözümler üretmek derdimiz olmalıdır. Unutmayalım ki insanı dışlayan kökü dışarda ideolojiler ne zaman yaralarımıza merhem oldular ki şimdi de merhem olabilsinler. 

   Bu arada pek çok okur Selim Gürbüzer kimdir diye merak etmekte. Aslında kendimden bahsetmeyi sevmem, yine de okuyucumun merakını gidermek adına kısaca özgeçmişimi şöyle özetleyebilirim:

     ÖZGEÇMİŞ:

    Selim Gürbüzer, 1965 yılında Bayburt’ta doğdu, evli ve biri kız, biri erkek 2 çocuk babasıdır. İlköğretimini Bayburt Yüzbaşı Şehit Agâh İlkokulu, Orta öğretimini Bayburt Ortaokulu, Lise öğretimini Bayburt Lisesinde tamamladıktan sonra Erzurum’da Atatürk Üniversitesi Biyoloji bölümünü bitirdi. Meslek hayatında bir yandan kamuda görev yaparken diğer yandan da büyük bir gayret ve özveri göstererekten Anadolu Üniversitesinin iki yıllık ön lisans fakültelerinden sırasıyla; AÖF Medya İletişim, AÖF Radyo Tv, AÖF İlahiyat, AÖF Veteriner Sağlık ve AÖF Tarım Teknolojilerinden mezun olmayı başarabilmiştir. Bayburt’ta öğrencilik yıllarında Hoca Ali Matbaasında rahmetli Osman okutmuş ve oğullarının yanında Bayburt Postası gazetesinde çalışarak gazetecilik ruhunu kazanmıştır. Üniversite hayatının akabinde sırasıyla İstanbul, Balıkesir ve Ankara’da Milli Eğitim Sağlık Eğitim Merkezlerinde ve Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesinde biyolog olarak görev yapmanın yanı sıra Gündüz Gazetesi, Alperen Dergisi, Nizam-ı âlem dergilerinde ve Enpolitik sitesinde araştırma incelemeleri yazıları yayınlanmıştır. Ayrıca 2022 yılı sonunda KDY yayınlarından “Güneş Doğudan Doğar” ile 2023 yılı içerisinde ise sırasıyla “Medine’den Buhara’ya”, “Ölürüm Türkiye’m”, “Masonlar Marksistler Kapitalistler ve Biz” adlı yayınlanmış kitaplar ile şu an elinizde bulunan “Hayy’dan Hu’ya Yaratılış Mucizesi” adlı eseri yayınlanmıştır. Şuan genç yaşta çalıştığı Bayburt postası Gazetesinde yeniden yazılarına devam ettiği gibi Türkiye Tıbbi İlaç ve Cihaz Kurumunda da Biyolog olarak görevini yürütmektedir.         

   Selim Gürbüzer’in Masonlar Marksistler Kapitalistler ve Biz adlı eserine ulaşmak isteyenler aşağıdaki şu linkten temin edebilirler:

https://www.kitapyurdu.com/kitap/masonlar-marksistler-kapitalistler-ve-biz/648527.html&filter_name=selim+gurb%C3%BCzer

 

Yayın Tarihi:

05.05.2023

ISBN:

9789754491937

Dil:

TÜRKÇE

Sayfa Sayısı:

490

Cilt Tipi:

Karton Kapak

Kağıt Cinsi:

Kitap Kağıdı

Boyut:

15.5 x 23.5 cm

 

  Vesselam.

    

 

 

https://www.kitapyurdu.com/kitap/masonlar-marksistler-kapitalistler-ve-biz/648527.html&filter_name=selim+g%C3%BCrb%C3%BCzer

10 Mayıs 2023 Çarşamba

Medine'den Buhara'ya


Medine'den Buhara'ya

  •  
Hiç kuşkusuz Resulullah (s.a.v)'in Nebevi nuru yüzü suyu hürmetine tüm âlemler yaratılmıştır. İşte Rasulullah (s.a.v)'in Gül kokulu nübüvvet nuru, Hz. İsmail'in evlendiği Hale'den oğlu Kaydar'a geçer. Ancak, Kaydar bir sene içerisinde yüz kadar kadını nikâhladığı halde hiçbirinden çocuk olmaz. Allah Teâlâ melek vasıtasıyla buyurdu ki: “Ey Kaydar! Eğer nezr edip kurban kesersen bu iş sana bildirilir.” Bunun üzerine Kaydar emrin gereğini yerine getirip çok sayıda koç kurban eder. Kurban mükellefiyetinden maksat hâsıl olunca bu kez gaipten bir nida daha işitir: “Ey Kaydar! Filan ağaç altında uyuyuver, rüyada ne görürsen onu yap.” O da denileni yapıp rüyasında Arap asıllı Gadire Hanım gösterilip onu nikâhına al emri talimatı verilir. Böylece nur Gadire'ye intikal etmiş olur.
Kaydar bir yolculuğun ardında Kenan iline vardığında Yakup (a.s) ile karşılaşır. Ve o Yüce Peygamber der ki; “Sana müjdeler olsun ki dün gece Gadire oğlunu doğurdu, zira gördüm ki, gök kapıları açılmış. Bu durum alından alına konaklayan Habibin nurun bir alametidir...” Bu sözleri işittikten sonra hanımının yanına vardığında, ilk işi oğlunu kucaklamak olur. Oğlunun adı Haml idi. Haml'de Saide isminde birini nikâh eyler. Derken o nikâhtan Nebt doğar. Ve Habib-i Ekrem (s.a.v)'in nuru Nebt'ten Adnan'a devr olunur.
Adnan'ın alnından parlayan nuru şerif ise Maad'a geçer, Maad'dan Nizar'a devr olunur. Nizar'dan da Nebevi nur sırasıyla Mudar'a, İlyas'a, Müdrike'ye devr olunur. Derken Müdrike'den de sırasıyla Huzeyme'ye, Huzeyme'den Kinane'ye, Kinane'den Nadr'a geçer.
Nadr'dan sonra ise nur sırasıyla:
w Malik w Fihr (Kureyş) w Galib w Lüeyy w Ka'b w Mürre w Kilab w Kusay w Abd-i Menaf (Muğire)' e geçerek devrolunur.
Bu arada Mugire'nin iki oğlu daha olur. Ki; bu oğullardan biri Haşim'dir. Zira Nevfel ve Muttalib Resulullah (s.a.v)'in soy şeceresinde yer alan Haşim oğullarından gelmiştir.
Haşim herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. Hem nasıl sevilmesin ki, bikere her şeyden önce Habibin nuru her daim alnında parlıyordu. Nitekim Rum Kayseri bu parlak yüzden dolayı kızını Haşim'e teklif eder, fakat kabul etmez. Nasip bu ya, bir gün rüyasında kendisine bildirilen Selma Binti Ömer'le evlenmesi emr olununca, onunla nikâh kıyacaktır. Derken, Haşim ticaret maksadıyla Şam'a gidip, akabinde Gazze'de vefat eder etmesine ama sonuçta Selma'dan doğacak olan, yani ilerisinde Nübüvet Nur'un dedesi olacak Abdülmuttalib'i arkasında bırakması böylesi bir ölüme can kurban dersek yeridir. Evet, O; Rasulullah (s.a.v)'in dedesidir. Haşim'in vefatından sonra Mekke halkı Abdülmuttalibi (asıl adı Şeybe) şehre reis seçip, Mekke'nin anahtarlarını ona teslim eder de. Sıra teslim sırası ona gelmişti ki, teslim edilecek elbette anahtar değildi, teslim olunacak Habibin nurudur. Nitekim o nur Abdullah'a devr olunur da. O'ndan da malum O nur asıl sahibine devr olunur. Şu da var ki Peygamberimiz (s.a.v) bu dünyadan göç etti etmesine ama o nur'a layık olanların alınlarında kıyamete kadar devam edecektir, buna inancımız tamdır. Sanmayın ki başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere sırasıyla Ashab-ı kiram, Evliyalar bu dünyadan göç ettiler diye tabii oldukları kaynaklarda bir anda kesiliverdi. Yok, öyle bir şey, tam aksine İmam-ı Gazali Hz.lerinin de beyan buyurduğu veçhiyle “Diriyken tevessül olunan, feyiz alınan zata, öldükten sonra da tevessül edilerek feyiz alınır” (Mişkat) şekliyle her devirde Allah Resulünün izini iz süren Allah dostları kanalıyla kıyamete dek bu söz konusu kaynak silsilesi hiç tükenmeyecektir. Hatta kıyamet sonrası da tevessül hadisesi mahşer günü ilahi huzurda da apaçık bir şekilde yaşanacaktır. Bakınız, Muhammed Hadimi Hz.leri bu hususta ne buyuruyor: “Peygamberler ve evliya zatlar dar-ı bekaya intikal ettikten sonra da onlar vasıtasıyla Allah Teâlâ'ya yalvararak dua etmeye, tevessül ve istiğase etmek denir. Ki, onlar ölünce de mucizeleri ve kerametleri devam eder” (Berika). İşte bu sözlerden de anlaşılan o ki; Allah'ın hazinesi boldur. Öyle ya, peygamberlik kapısı kapandı diye tevessül ortadan kalkacak değil ya, bu kez onun izini iz süren evliyalar ne güne duruyor, hiç kuşkusuz Ümmet-i Muhammed'in kurtuluşuna vesile olmak için devreye girip tevessül yolunu devam ettirecekleri muhakkak. Nitekim Mürşidi kâmillerin her devirde var oluşları insanları Allah'a yönlendirmek içindir. Yani Allah dostları, taliplilerine Allah-u Teâlâ'ya nasıl kul olunacağını, nasıl ibadette bulunacaklarını talim ettirerek vuslata ermelerine vesile olmak için vardır.
Gizle

Yayın Tarihi:13.02.2023
ISBN:9786254209864
Dil:TÜRKÇE
Sayfa Sayısı:512
Cilt Tipi:Karton Kapak
Kağıt Cinsi:Kitap Kağıdı
Boyut:15.5 x 23.5 cm

https://www.kitapyurdu.com/kitap/masonlar-marksistler-kapitalistler-ve-biz/648527.html&filter_name=selim+gurbuzer