CAHİLİN
ABİDİ DE SOFİSİ DE HÜSRANDADIR
SELİM
GÜRBÜZER
Şanlıurfalılar onu çok iyi bilir. Çünkü
Musiki ustası Tenekeci Mahmud’un oğludur o. Gerçi oğul da babasından geri
kalmaz, o da başka alanlarda mesela muhabirlikten gazeteciliğe adım atar da. Hatta
sinema, radyo ve televizyon alanında da doktora yapmayı ihmal etmez. Aynı zamanda kendisi değişik bakanlıkların
bürokratik kademelerinde hizmet vermişliği de söz konusu. Bilhassa kendisi Urfalı
olması hasebiyle bölgenin kültürel yapısını da çok iyi analiz eden bir mizaç sahibidir.
Nitekim Güneydoğunun Gülü Seyda Hz.lerinin vefatının ardından yazdığı makaleler
dikkat çekici de. İşte soyadıyla müsemma iyi bir gözlemci diyebileceğimiz Osman
Güzelgöz bakın Seyda Hz.lerinin ardından yaptığı tespitte ne demiş bir izleyelim:
ŞEYH SEYYİD MUHAMMED RAŞİD HAZRETLERİ
''Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir'' hadis-i şerifinin muhataplarından
birisi olan Menzil Dergâhı şeyhlerinden S. Muhammed Raşid (Erol) Hazretleri, 22
Ekim 1993 günü 63 yaşında Rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu. Arkasında on binlerce
yaşayan eser bırakan Gönüller Sultanı Seyda Hazretleri'nin hayatı, nasihatleri,
yol göstericiliği ve samimi hizmetleri halen meyve vermekte, hatıraları
tazeliğini muhafaza etmektedir.
Tasavvuf deryasının farklı, mütevazı,
coşkulu, ihlâslı nehirlerinden birisi olan Seyyid Muhammed Raşit Hazretleri;
ilme, ahlak-ı Muhammedî (s.a.v.)'e, uhuvvete verdiği ehemmiyet ve samimiyeti
ile gönüllere dolmuş, İslam'ı temsildeki ısrar ve hassasiyeti ile de irşad ve
tebliğ mücadelesinde örnek bir dergâh teşekkülünün temel taşı olmuştur.
Seyda Hazretleri'nin halifelerinden olan Molla Yahya Pakiş, şeyhinin en belirgin
hususiyetlerini bize şu özlü sözlerle aktarıyor:
''Seyda Hazretleri'nin en belirgin
vasıfları tevazuu ve merhameti idi... kendisi hiç bir zaman hiç kimseye karşı
incitici harekette bulunmamış ve kin duymamıştı. İlme verdiği ehemmiyet ve
milletin cehaletten kurtarılması hususundaki ısrarını da önemli vasıfları
arasında saymak lazımdır. Biz o zatı her zaman; ilme, âlime, uhuvvete, ihlâsa,
İslam'a ve ahlak-ı Muhammedî (s.a.v.)'e verdiği ehemmiyet ve bu hususlardaki
ısrarı ile tanıyor ve yâd ediyoruz...''
Nakşibendîliğin Anadolu'da yayılması ve yaygınlaşmasında ehemmiyetli
hizmetleri olan babası (k.s.)'den sağlığında icazet aldığı halde irşada
başlamayan Seyda Hazretleri, 1972 yılında Gavs (k.s.)'ın vefatından sonra
Menzil Dergâhı’nda irşad hizmetini başlatmıştır. Babasının tasavvuf, ilim ve
irşad mirasını diğer halifeleri ile birlikte devam ettiren Muhammed Raşid
Hazretleri'nin, oğullarına, yakınlarına, talebe ve halifelerine yaptığı hususi
tavsiyeleri yine Molla Yahya Pakiş'ten dinliyoruz:
''Şeyh Muhammed Raşid Hazretleri,
yakınlarına, bizlere ve oğullarına siyasetten, particilikten uzak durmamızı
ısrarla tembih ederdi. Müslümanlar arasında particilik yolu ile tefrika
olabileceğine dikkat çekerdi. Yani 'Camiye, dergâha gelen herkes Müslüman’dır'
derdi. İkinci önemli nasihati ise; ‘İslam ve iman hizmeti, ilim ve dua
karşılığında maddi menfaat alınmaması, talep edilmemesi’ hususu idi.
Menzil Dergâhı’na varıp tadına doyulmaz
bulgur çorbasını içen, apayrı bir lezzette ki tandır ekmeğini yiyen, dertleri
için dua talep eden, güler yüz ve samimi karşılıklar bulan hemen herkes o büyük
zat'ın hususi nasihat ve sohbetlerinden istifade eden her ırktan, kültürden ve
makamdan insanın aynı frekansı tutturması, aynı hazları duyması ve hayatının
ondan sonraki kısmında müspetlik adına değişmeler olması, üzerinde durulması
gereken önemli unsurlardır diye düşünüyorum. Çeşitli vesilelerle ziyaretine
gittiğimizde biz de aynı atmosfere girmiş ve büyük lezzet almıştık. Bir
keresinde Güneydoğu ve terörle alakalı olarak sorduğum bir soruya şöyle cevap
vermişti Seyda (k.s.):
''İnsanların hayatlarını İslam'la tezyin
edip herkesi fıtratına, asliyetine döndürmedikten sonra bu işin üstesinden
gelmek zordur. Milletimizi rahatsız eden bu taşkınlıkların, anarşinin önüne
setler koymamız gerekiyor. Bu setlerin en önemlisi iyi yetiştirilmiş bir
gençliktir. İlimle teçhiz edilmiş bu gençliği işte bu önemli ocaklarda,
cemaatlerde, teşkilatlarda bulabilirsiniz. Allah bu tür hizmetleri yapanlardan
razı olsun...''
Vefatının ikinci yılında yeniden rahmetle
andığımız Seyda Hazretleri'nden en çok istifade eden muhib ve talebelerinden
birisi, bakın duygularını nasıl dile getiriyor:
''O gönüller sultanıydı. Yani onu kim
görse sever, âşık olur, bağlanırdı. Belki bağlanmayan, müridi olmak
istemeyenler de olabilirdi. Ama mürşidi olarak teslim olmayanlar bile onu çok
sever, saygı duyardı. Çünkü o, çiçekleri elinde tutup koklarken, sanki tüm
sofilerini tutuyor, kokluyor gibi hassas, sevgi dolu ve ince ruhlu idi... Engin
ve uçsuz bucaksız deryalar gibi heybetli ve vakarlı idi... Elinde renk renk
gülleriyle otururken, yürürken, öyle masum ve öyle azametli, güzel ve
sevimliydi ki; nasipsiz, idraksiz ve bazı istisnalar hariç onu gören her insan
'işte Allah dostu..işte can.. işte Ehl-i Beyt.. İşte Sultan' diyordu...
Konuşması da çok güzeldi Sultanımın... Susması ise daha güzeldi. Ötelere,
ötelere, taa ötelere götürürdü insanı... Susarken konuşur. Sükûtu ile sohbet
ederdi...'' (Bkz. Şenel İlhan'ın Feyz
dergisindeki sohbetinden)
''Cahilin âbidi de, sofîsi de hüsrandadır'' diyen Seyyid Muhammed
Raşit Hazretleri ile ilgili (belki de haddimizi de aşarak) kaleme aldığımız bu
yazıyı yine onun hususi sohbetlerinden bölümlerle devam ettirmek istiyorum:
''Ey Allah'ın kulu! Bir talebe
yetiştirmek, bin kişiyi sofî yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varis-ül enbiya
olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük âlimlerden öğreniniz.
Herkesten fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse pek azdır.
İlimle meşgul olan kimse dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor demektir. İlmin
olmadığı yerde cehalet olur. Cahilin âbidi de, sofîsi de hüsrandadır. Siz
Osmanlı'ya bakınız. Ne idi, ne oldu?
Sultan Abdülhamid arif-i billâh idi. Başa geçer geçmez memlekette talebe
yetiştirme seferberliği başlattı.
Nakşibendî tarikatı,
medrese ve tekkeyi birlikte yürütür. Hz.
Muhammed Diyauddin (k.s) doğu cephesinde müridleri ve talebeleri ile
savaşırken bölüklerinin başka bir yere nakledilmesi icap etti. Gittikleri yerde müridler önce mutfak
çadırını kurmaya koyuldular. Hazret, çalışma mahalline gelince 'Talebelerin
seslerini duymuyorum.. Bu ne çadırıdır?'' diye sordu. Müridleri, mutfak çadırı
olduğunu haber verdiler. Bunun üzerine Hazret (k.s.), bu durumda savaşmaya
gerek kalmadığını, düşman ile savaşmanın sebebinin ilay-ı kelimetullah olduğunu ve bunun da medreselerle, talebe
yetiştirmekle mümkün olabileceğini beyan etti. Hemen mutfak çadırının bozulup
önce medrese çadırının kurulmasını, daha sonra diğer çadırların
yerleştirilmesini emretti. Hazret, medrese çadırları kurulduktan sonra kalkıp
savaşa devam etti.''
Yine başka bir sohbetinde ise:
''Tevbe halis olduğu zaman insan
istikametini düzeltir, yönünü Allah'a çevirir, hali güzelleşir, yeni bir hayat
yaşamaya başlar. Bu yeni hayatını Allah'ın rızası istikametinde devam ettirirse
bu hal, kulun tövbesinin kabulüne işarettir. Ey cemaat! Siz, küçük günahları
hafife almayın! Çünkü küçük günahlar büyük günahlara sebep olmaktadır. Sakın
kibir üzere olmayın! Her türlü günah nefisten ve kibirden zuhur eder. İnsan ne
zaman fakrını ve aczini idrak ederse o zaman nefsin kibir ve azameti kalmaz.
İşte o zaman kişi, kâmil bir mümin sıfatı ile hayatını devam ettirebilir '' diyor. (Bkz. Kur'an ve Sünnet Işığında Rabıta ve
Tevessül/ Heyet)
SEYDA HAZRETLERİ (K.S.)
Ülkemizin temel
manevi dinamiklerinden olan Nakşibendî şeyhlerinden S. Muhammed Raşid (Erol)
Hazretleri vefatının 3. yılında rahmet, dua ve zikirlerle anılıyor. 22 Ekim
1993 tarihinde Rahmet-i Rahman'a yürüyen Seyda Hazretleri'nin, binlerce insanın
İslam'ı tanıması ve sevmesinde önemli bir vesile olduğu biliniyor.
S. Muhammed Raşid Hazretleri'nin babası
merhum S. Abdülhakim el Hüseynî'nin 4 halifesi vardı. Bunlardan biri de oğlu
Muhammed Raşid Hazretleri idi. Muhammed Raşid Hazretleri babasının sağlığında
''halifelik icazeti'' aldığı halde irşada başlamamıştı. Babasının vefatından
sonra Menzil Dergâhı’nda irşadı başlamış oldu. Bu irşad; ilim, uhuvvet ve
tevazu ile 23 sene devam etti. Birçok insan S. Muhammed Raşid Hazretleri'nin
vesilesi ile hakikate, hidayete ulaştı. Onun döneminde Menzil Dergâhı adeta bir
sehavet, uhuvvet ve ihlâs merkezi oldu. Türkiye'nin ve hatta dünyanın birçok
yerinden Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri'ni ziyarete gelen, duasını talep
eden, kendisine intisab eden insanlar huzur içerisinde, kardeşlik içerisinde
İslam'ı öğrenmeye ve yaşamaya başladılar.
S. Muhammed Raşid Hazretleri'nin en
belirgin vasfı; tevazuu ve merhameti idi. Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye
karşı incitici bir harekette bulunmamış, kin duymamıştı. Dergâhında binlerce
kişi etrafında pervane olurken, kimse onda kibir veya kabalık gibi herhangi bir
hareketin zerresini bile görmedi. Ayrıca ilme verdiği ehemmiyet ve milletin
cehaletten kurtarılması hususundaki ısrarını da vasıfları arasında saymak
lazımdır. Bütün şeyhler keşf ve kerametleri ile sürekli anılırlar. S. Muhammed
Raşid Hazretleri'nin de elbette birçok kerameti vardır. Fakat çevresindekiler S.
Muhammed Raşid Hazretleri'ni her zaman ilme, âlime, uhuvvete, ihlâsa, İslam'a
ve ahlak-ı Muhammedî’ye ye verdiği ehemmiyet ve bu hususlardaki hassasiyeti ile
tanıyor ve yâd ediyorlar.
Seyda Hazretleri; yakınlarına, oğullarına
ve halifelerine siyasetten ve particilikten uzak durmalarını ısrarla tembih
ederdi. Müslümanlar arasında particilik yolu ile tefrika olabileceğine dikkat
çeker ve ''Camiye, dergâha gelen herkes Müslüman’dır'' derdi. Bir diğer önemli nasihati
ise; İslam ve iman hizmeti, ilim ve dua karşılığında maddi menfaat alınmaması,
talep edilmemesi hususu idi. Âlim ve fazıl kişiliği ile gönüllerde yer edinmiş
olan bu Allah dostu büyük zatın (şahit olduğumuz kadarı ile) en önemli
hususiyetlerinden birisi de, ilme ve talebe yetiştirmeye verdiği ehemmiyetti.
Sohbet ve nasihatlerinde bu hususu sürekli olarak dile getiren Şeyh S. Muhammed
Raşid Hazretlerinin şu sözleri hepimizin her zaman ders alması gereken hususları
içeriyor:
''Ey Allah'ın kulu! Bir talebe yetiştirmek
bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisü-l enbiya olursa...''
Günümüz insanına; gönül ve kalp gözünün
pırıltıları, ihlâs ve takvanın ışıkları, ilim ve hilmin kuşatıcı esintileri ile
''yol göstericilik'' yapan Seyda
Hazretleri nasihatleri ile bugün bile insanımıza taze mesajlar veriyor:
''Herkesten fetva sormayın. Siz dininizi
beldenizde bulunan en büyük âlimlerden öğrenin. İlimle meşgul olan kimse en
güzel işi yapıyor demektir. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de, sofisi de hüsrandadır.''
Muhammed Gülleri'nden bir olan, yaşadığı
bölgeyi ve beldeyi; kış içerisinde baharı, ateşler içerisinde suhuleti, huzuru
ve uhuvvet temsil eden bir konuma kavuşturan Seyda Hazretleri, binlerce müridi
ve muhibbi olmasına rağmen çevresinde tevazuu ve merhameti ile tanınıyor.
''Bu devirde bizler tarikat hizmetinden
çok iman hizmeti görüyoruz. Eskiler bir insanı farz borçlarını kaza ve eda
etmeden tarikata almazlardı.''
diyerek günümüzde yapılacak tebliğ ve irşat hizmetlerinin yönünü tayin eden
Seyda Muhammed Raşid Hazretleri tövbe ile ilgili şu nasihatleri ne kadar
anlamlı ve tesirli:
''Gavs Hazretleri insanlara tevbe telkin
ettiğinde kendisi de tevbe edenle birlikte kendi günahları için Allah'a tevbe
ederdi. İslam'da tevbe vardır. Kul veli de olsa kusursuz olmaz. Yalnız tevbe
kalben olmalıdır. Gafletle yapılan tevbe sahibine fayda vermez. Bir kimse halis
bir şekilde tevbe ederse Cenab-ı Hakk onun geçmiş günahlarını siler, hatta
yerine sevap dahi yazılır. Tevbe halis olduğu zaman insan istikametini
düzeltir, yönünü Allah'a çevirir, hali güzelleşir, yeni bir hayat yaşamaya
başlar.''
İşte, Osman Güzelgöz’ün Seyda Hz.lerinin
dilinden aktardığı tespitlerde görüldüğü gibi ‘Cahilin ağabeydi de, sofisi de
hüsrandadır’ söz üzerinde bir değil bin defa düşünmemiz gereken en can alıcı husus
olsa gerektir.
Vesselam.
http://www.enpolitik.com/kose-yazisi/2689/cahilin-abidi-de-sofisi-de-husrandadir.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder