NE
MUTLU KIYMET BİLENE
SELİM GÜRBÜZER
Ulema ailenin bir evladıdır o. Kendisi
İmam Hatip mezunu olması hasebiyle de iyi bir hatip de. Karadeniz’in o coşkun
havası mizacına yansıdığı şundan belli ki haksızlıklar karşısında kalemini konuşturmayı
da ihmal etmez. Öyle ya, kim bu ümmetin bir
ferdini mağdur etmişse zulme karşı onurlu duruş sergilemek gerekirdi. Zaten o
da “Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytandır” hadis-i şerifin gereği Necip Fazıl’la aynı kaderi paylaşıp Silivri
kapalı cezaevinde mahkûm edilmiş bile. Keza Tayyip Erdoğan’da okuduğu bir şiir nedeniyle
mahkûm edilmişti. Ama gün gelir kader bu ya, çile yolculuğunun aydınlığında
birbirinin dünürü olurlarda. Üstelik dünürü olduğu lider de ulema ve evliyanın
kıymetini bilenlerden. Hatırlarsınız Tayyip Erdoğan İstanbul Büyük Şehir
Belediyesi Başkanı olduğu yıllarda İstanbul çöp dağlarından ve susuzluktan
geçilmiyordu. Malum o yıllarda yağmur duası gündeme geldiğinde kimileri alay
edercesine “İşimiz Allah’a kaldı” diyenler olmuştu. Neyse ki dünürü olduğu o
lider kınayanın kınamasına hiç aldırış etmeden hızlı bir şekilde hem manevi hem
de zahiri tedbirleri alıp İstanbul halkının çektiği o susuzluk çilesine son
verirde.
Madem öyle, herhangi bir işe hızla nasıl
el atılır, bunu yeri gelmişken Seyda Hz.lerinin vefatı sonrası Menzil’e
gittiğim bir ziyarette sofilerce çok bilinen ta Gavs-ı Bilvanis-i zamanından
beri dergâhın hizmetinde koşturan Fırıncı Abdülkerim ağabeyimden edindiğim bir
bilgiden öğrenmeye çalışalım. Nitekim
Fırıncı Abdülkerim ağabeyime; Kurban siz hem Gavs Hz.leri hem Seyda Hz.leri hem
de Abdulbaki Hz.leri zamanında hizmet etmiş bir ağabeyimizsiniz. Çok yoruldunuz
da, hele şu iş yorgunluğu nasıl bir şeydir bize bir anlatsanız. Tabii derin bir oh çektikten sonra bizi
kırmayıp şöyle dedi:
-Ah sofi, Gavs’ı, Seyda’yı anladım da
Abdulbaki Hz.lerine bir türlü akıl sır erdiremedim. Gavs’ın, Seyda’nın hızına bir şekilde yetişebiliyordum
ama gel gör ki Abdulbaki Hz.leri daha irşada başlar başlamaz hızına yetişmek ne
mümkün.. Baksanıza tuvalet sayısından, çeşme sayısından ve fırından çıkan ekmek
sayısından tutun da, cami inşası, imar, vakıf gibi bir dizi daha nice
hizmetlerin hepsinde dur durak bilmiyor. Tıpkı Tayyip Erdoğan gibi o da hizmette
hiç sınır tanımıyor. Hani bir zaman Tayyip Erdoğan İstanbul Büyük Şehir
Belediye Başkanlığını devr aldığında susuzluk almış başını gidiyordu ya. Kimi
Yalova’dan tankerlerle su getirelim, kimi suni yağmurlama bombasından bahsederken,
o kendine yakışan tavrıyla mübareği havaalanında karşılayıp dua talep
ettiğinde;
- Dua ederiz inşallah demesiyle
birlikte İstanbul’un susuzluğu iki kanaldan, yani hem zahiri hem de manevi
kanaldan hal yoluna girerde.
İşte Fırıncı Abdülkerim Ağabeyimiz bu
tespiti yaptıktan sonra şöyle bir latife cümleyle sözlerini şöyle bağlar:
-Sofi
şu da var ki mübarek nasıl dua ettiyse İstanbul’da bir baktık sel seli götürmüş.
Sanırım şimdi niye hızına yetişemediğimizi anlamışsınızdır.
Evet, bir takım mahfiller ‘işimiz Allah’a
kaldı’ diye alay ede dursunlar, onların hesap edemedikleri bir şey vardı ki Allah
dostlarının yapacakları duaların Allah katında kolay kolay geri çevrilmeyeceği gerçeğidir.
Yeter ki canı gönülden Allah dostlarının kıymeti fark edilsin gerisi gelir
elbet.
Hakeza Sadık Albayrak’ta tıpkı dünürü gibi Allah
dostlarının kıymetini bilen gür seda yazarlarımızdan. Bakın Seyda Hz.lerinin
vefat sonrası Cuma dergisine verdiği bir röportajda kıymetini nasıl dile
getiriyor hep birlikte bu kıymet ruhundan istifade etmiş olalım:
SEYDA HAZRETLERİ BÜTÜN ÜMMET-İ
MUHAMMED'E YOL GÖSTERDİ
Raşid
Efendi'nin Türkiye'deki misyonunu anlatır mısınız?
— Raşid Efendi (k.s.), şöhrete ulaşmış
ismiyle ''Seyda Hazretleri'', neseb olarak Ehl-i Beyt'e mensuptur. Necip bir
nesilden gelmesi dini ilimler kadar tasavvufi gelişmede de büyük pay sahibi
olmuştur. Tarikat olarak Nakşibendîliğe olan vukufu Türk-Kürt-Acem ya da Arap
halkları üzerinde etkisi büyük olmuştur. Her ilmin bir mektebi olmasına rağmen
Türkiye'de tekkeler kapatıldığı halde müteselsilen hilafet hırkasını giymek
suretiyle bu tarikat çizgisini sürdürmüştür. Bu durum tarikatların tekke ve zaviyelerde yapacakları hizmetin
yasaklarla önlenemeyeceğini göstermiştir. Seyda Hazretleri bunun en canlı
örneğini temsil eder. Cedleri Mevlana Halidi Bağdadi ve daha sonra gelenler
meşruti ve ceberrut yönetimler tarafından ve siyasi güçler tarafından baskıya
uğramalarına rağmen bu çizginin devam ettirilmesi Seyda Hazretleri'ne kadar gelmesi kendilerinden sonra da beklenen ve
görünen fonksiyonu icra edeceğinin bir işaretidir. Seyda Hazretleri'nin
cedleri hangi baskı ve zulme uğramışlarsa kendileri de aynı şekilde bundan
payını almıştır. Hiçbir siyasî otoriteye başkaldırmadığı halde Cenab-ı
Peygamber'in Ehl-i Beyt'in çizgisini sürdürüp siyasî otoritenin mefluç, müflis
ve mülevves bir hale girdiği toplumun değişik katmanlarındaki insanları bir tek
çizgiye getirmesi, en çok şeriat ve tarikat düşmanlarının tepkisini çekmiştir.
Batılılaşmanın kol gezdiği metropol şehirlerden uzak bir köyde ömür sürerken
Türkiye ve Türkiye'nin dışından kafileler halinde insanların otobüslerle
Menzil'e gelmesi, Menzil-i Maksut'a ermelerine vesile olmuştur. Bu durum, bu
gelişme, bu yeni ihya hareketi daha çok bizde militarist baskılar sırasında
kendini gösterdiğinden, kendi evinden barkından alınarak Batıya sürgün
edilmesi, gözetim altında bulundurulması müridanına en umulmadık hareketlerin
reva görülmesi, yaptığı hizmetin büyüklüğünü gösterir. Ehl-i tarik ulviyet ve yüceliklerini, çektikleri çile ile
pekiştirirler. Zaten geçtikleri yollar çileli yollardır. Aldıkları hilafet
hırkası icazeti onları ister istemez bu yola sevk eder. Böylece kendilerinden
sonra gelecek olan toplumlara öncülük vazifesi görürler. Seyda Hazretleri de Türkçe-Kürtçe
ile belirli değil de, değişik lisanla tüm ümmete hitab etmiştir. Böylece
yaptığı hizmetler ne Türklere, ne Kürtlere ne de Araplara mal edilebilir.
Tümden Ümmet-i Muhammed'e yol gösterici olmuştur. Diliyoruz ki, kendisinden
mustahlef olanlar bu yolu devam ettirirler.
—
12 Eylül yönetimi Seyda Hazretleri'ni neden Çanakkale'ye sürgüne gönderdi.
— 12 Eylül yönetimi solla, aşırı uçlarla
uğraştığı gibi Müslümanlarla da uğraşmayı bir görev bilmiştir. Çifte standart uygulamakla çarpıklığın üstesinden
gelebileceklerini sandılar. Hâlbuki 12 Eylülcü militaristler Seyda
Hazretleri'nin yaptığı hizmetleri engellenmemiş olsalardı, bugün belki de
Türkiye'nin ırkçı şoven bir Kürt meselesi olmayacaktı. Türkiye'de bugün, ne
acıdır ki doğrudur, bir Bosna-Hersek bunalımı yaşamayacaktı. 12 Eylülcü
militaristler kafalarına yerleştirilen sarık-cübbe ve tespih korkusu Seyda
Hazretleri'nin üstüne gitmeyi amaçlamışlardır. Bu baskı tersine tepen bir silah
gibidir. Menzil cemaatinin daha çok yaygınlık kazanmasına sebep olmuştur. Yani
zulüm, şiddetini artırdıkça mazlumların sayısı da çoğalır.
—
Devletin resmi medya araçları, TRT ve Anadolu Ajansı özellikle sanki böyle bir
olay yokmuşçasına davrandılar. Bütün özel kuruluşların ilgisine rağmen resmi
kuruluşlar cenazeyi ısrarla duyurmadılar. Bunun altında hâlâ 12 Eylül uzantısı
korkular mı var acaba?
— 12 Eylül uzantısı değil de rejimin
70 yıllık tercihi kendini göstermiştir. Şöyle ki, bugün resmi ideoloji
medyasını yönlendiren iktidar çevreleridir. Bu kurumlarda yer alan etkili kişiler masonik zihniyetli adamlardı.
Bunun böyle olması doğal karşılanmalıdır. Resmi ideolojinin medyası böyle
bir tavrı ilk defa göstermemektedir. Yani, Batılı sistemin çifte standart
uygulaması resmi ideolojiden yana olanlarla, resmi ideolojiye İslâmi
perspektiften bakanlara karşı çelişik bir tavrı olmuştur. Bir haham, bir papaz resmi ideolojinin haber kaynaklarında yer aldığı
kadar, bir şeyhin, bir âlimin, İslâmi görüntüsü bir değer ifade etmemektedir.
Bunu fazlaca da yadırgamamak lazım. Türkiye'deki Batılılaşmanın öncüleri bu
tercihi Lozan'da yaptılar, o günden bugüne devam ediyor. Resmi ideolojinin
çizgisinde bir sapma görülürse o zaman gidişten endişe etmeli, yeni
stratejilerin, planların Müslümanlar üzerinde oynanmak istendiği akıldan
çıkarılmamalıdır.
İşte, yazar Sadık Albayrak’ın ifadelerinden
de anlaşıldığı üzere zulüm bir yere kadardır, hele ümmetin derdiyle dertlenenler
var oldukça bir takım karanlık mahfillerin kirli oyunları ve hevesleri
kursaklarında kalacaktır. Buna inancımız tam da.
Vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder